Sabırla… Akılla... Kararlılıkla…
Sabırla… Akılla... Kararlılıkla…
Türkiye ve Dünyada sorunlardan biri sosyoekonomiktir. İşsizlik, göç ve yoksulluk ilebunların yol açtığı etkileri sosyoekonomik durum olarak adlandırabiliriz.
Daha açık bir ifadeyle kişilerin “ekonomik” ve “sosyal” durumlarının toplamıdır.
Kişilerin aylık gelirleri, sosyal yaşantıları, imkanları, ekonomik parametreleri, eğitim durumları, bağlı bulundukları meslek grupları, üzerlerinde bulunan mülkiyet ve tapuları, ev içerisinde sahip oldukları eşyaları ise Sosyo-Ekonomik statülerini belirler.
Ülkelerin yönetim biçimlerine (düzen) göre oluşan siyasi partiler seçim ile iş başına gelir ve “iktidar” tanımıyla yönetici olurlar.
Ülkede yurttaş statüsüyle belirlenen kişiler, bu düzenin belli yasa, kural, ilke ve yöntemlerine göre konum almak zorundadır.
Siyasi haklar, sosyal haklar, kişisel ve ekonomik haklar şeklindeki hak başlıkları yasalar ile garanti altına alınır. Bireylerin “anlaşmazlıkları” hukuk dairesi tarafından çözümlenir ve “yaşam hakkı” kanunların garantisindedir.
Bu düzlemde, geçen hafta içinde bir silahlı saldırıya uğrayan, akabinde yaşamını yitiren Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Timur Sevi cinayeti oldukça düşündürücüdür.
Düşündürücü olduğu kadar yürek yakıcıdır.
Saldırgan “Silah” kullanıyor ve gözünü kırpmadan 8 kurşun ile cinayeti işliyor. Silaha erişim yolları bu kadar kolay olmamalı bir kere. Silah kullanma kültürünün revaçta olma nedenleri korkarım ki yaygın medya ve dizi sektörünün ateşe odun taşıması ile bir adım öne çıkıyor.
• Umut Vakfı’nın 2011 yılı raporu Türkiye’de 9 milyon silah olduğuna dikkat çekiyor. Dünya genelindeyse 875 milyon yeni ateşli silah olduğunu, bunun %75 nin bireylerin kullanımında olduğunu aktarıyor.
• Eurostat’ın verilerine göre Türkiye Avrupa Birliği üye ve üyelik sürecindeki ülkeler arasında cinayet oranlarında en yüksek üçüncü ülke
• Her yıl ortalama 4500 kişi bireysel silahlarla hayatını kaybediyor. Bu küçük çaplı bir savaş demek
Kişilerin kendi arasındaki ticari veya kişisel meseleleri yargıya taşımaması şunu mu düşündürmeli? Toplumsal belirsizlik, güvensizlik.
Timur Sevi, bir yurttaş olduğu gibi, sürdürmekte olduğu ticari mesleği gereği, kendi mesleğinin yasal ve tüzel kuruluşunun Meclisine de başkanlık yapıyor. Bu haliyle her yurttaş gibi yaşam hakkı Yasaların garantisi altındadır.
Olağan üstü rejimi normal rejim haline getiren Türkiye siyasal iktidarında yaşam hakkı arayışı ve söylemini tam olarak nereye oturtulabiliriz bilemiyorum. Ancak bu anormal durumun meşrulaştırma teşebbüsü bireyleri umutsuzluğa sürüklüyor diyebiliriz.
Ama bu haliyle Timur Sevi Cinayeti otoritenin yarattığı güvensiz ortam ve toplumsal belirsizlik sorumluluğundadır.
İşsizlik, ekonomik daralma, enflasyon, fiyat artışları ve bir türlü önlemeyen döviz artışları da bu cinayetin habercisi rolünü aldı.
Kaynağı belli olmayan paranın piyasa bulması da düşündürücüdür.
Bireyin silaha sahip olması toplum barışı ve huzuru açısından önemli sorunlara temel oluşturur. Bu nokta da bireyin kayıt dışı paraya sahip olması da; toplum barışı açısından aynı temel sorunlara işaret eder.
Otoritenin bu noktada sorumluluk payı tektir.
İlçe özelinden bakılırsa üretim politikalarının esamesi yok. Tamamen kamu personeline ait maaş döngüsü, kamu ihaleleri ve kamu harcamaları üzerinden dönen bir iç piyasa sirkülasyon hacminden söz etmek mümkün.
Sınır kapılarının varlığı ile yokluğu anlamsız bir ifadeden ibaret. Yolcu beraberi ya da günübirlik gidiş gelişlerden elde edilen gelirler kıt kanaat geçim opsiyonunu andırıyor.
Hakkari genelinde hayvan varlığı toplamda 700-800 bini geçmez bu da ekonomik gösterge etki etmeyecek bir boyuttur.
Tarımsal üretim ise ekonomiye doğrudan ya da dolaylı bir etki göstergesi içinde değil.
Ailelerin, özellikle genç jenerasyonların metropollerde merdiven altı çalışmaya kendini koşullandırması mecburiyet halini almış ve çoğu sigortasız ve güvensiz, hijyen olmayan koşullarla karşı karşıya kalmaktadır.
Ve yurt dışı göçü, kaçışı azımsanmayacak derecede.
Madde bağımlılığı, intihar vakalarının artışı, sosyal dejenerasyon, psikolojik travma güncel konu başlığı haline geldi yerelde.
Bunların tümünün çözümü noktasında yine ailelerin ve cılız bir sivil toplum duyarlığı vicdanına terkedildiği görülüyor.
Hukuk devletinin tanımını, karşılayan bir yerde değiliz. Devasa Kürt meselesini hala güvenlikçi politikalarla deneyimlemekten vazgeçemeyen ısrarlı gidiş, adı geçen cinayetlerin doğmasını adeta tetikliyor.
İyi niyetle ve ticari kaygıyla yapılan alış verişler, derinleşen ekonomik krizle birlikte; insanların kendilerini ve sevdiklerini güvende olmadıklarına hissettiren, yoğun üzüntü, stres ve dehşete kanalize edebiliyor.
Çünkü yurttaşlık bağıyla bağlı olduğu daire çözüm üretmez bir boyuta gelmiş bulunuyor. Umutsuzluk bireye biraz daha beklemeye tahammül bırakmıyor.
Maalesef böyle bir tabloda, yerellerde “kendi başının çaresine bakma”, “kendi çözümünü kendi eliyle yapma”, “hukukunu kendi belirleme”, “zor veya kaba kuvvet kullanma” meyillerini artırıyor.
Bireyler tarafından ekonomik, sosyal, siyasal travmaya karşı verilen tepkiler suçluluk, depresyon, öfke, kaygı, korku şeklinde açığa çıkıyor. Öfke patlamaları ise onarılamaz sonuçlar doğurur ve doğuruyor.
Aile içi şiddet, çocuk işçilerin artışı, emeğin sömürülmesi artış göstermeye başladı uzun zamandır.
Şimdi, kendini devletin yerine konuşlandıran siyasal iktidarın yarattığı kaos, kriz atmosferinde dahi halka fatura kesmekten vazgeçilmeli. Ve sorunun asıl odağının iktidar yönetiminde olduğunu söyleme zamanıdır.
Elbette kaos ve kriz ortamlarının ekonomik, sosyal, siyasal fırsatçılarına da meydan açma kanallarını gücümüz oranında kapatmalıyız.
Yoksa Sevgili Timur Sevi başkan gibi çok kıymetlerimizi kaybetmeye devam ederiz. Mezar, cezaevi, mahkeme üçgeninde ömür tüketen evlatlar, anneler, babalarımız olur.
Öte yandan saray ve saltanat sürer.
Burada itirazımızı yükselteceğimiz bir mücadele kararlığı geliştirmeliyiz. Öfkelerimize ne kadar gem vurabilirsek o kadar iyi. İşlenen cinayetin hukuki karşılığını beklerken bir yandan da hukukun kendi gerçekliğine dönüşüne katkı vermeliyiz.
Bu vesileyle uzun bir arkadaşlık dönemi geçirdiğim Sevgili Timur’u acıyla uğurluyorum. Ona sıkılan her kurşunu bedenime sıkılmış sayıyorum. Arkadaşlığımızı anılarımda diri tutmaya çalışacağım…
Sabırla… Akılla... Kararlılıkla…