Resmin üstüne yağlı boya dökmek
Türkiye de gündemi parçalamak tabiri caizse örtmek için siyaset müessesesi oldukça yaratıcıdır bunu kabul etmek gerekir. Yani manevra alanını açmak siyasetini yönlendirmek için bir suni söylem ortaya atıp bütün dengeleri kendi lehine çevirme yeteneği tam takır gelişkindir.
Bu anlamıyla başarılıdır ama kamuoyunu bilgiden yoksun etmek ve onu kendi kafa karışıklığında tutmak konusunda riskli davranıyor. Keza halkı kafa karışıklığına mahkum etmek dönüşü tehlikeli bir yoldur.
Kürt meselesinde eğer bir kazanda iki koç kafası kaynatılacaksa kaynatılmalıdır. Bunun lamı cimi olmaz.
Teklik siyasetiyle kılıç çalmak kaç bin yıldır kalkıyor ortadan. Kalanlarda daha çok yeni bir zamanda Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve Irak’ta tahtlarından inip/indirilip zindanlara, darağaçlarına, linçlere kaldılar.
Hem Türkiye bu yönetimi yıllardır denedi olmadı. Halk/lar artık genel bir talep etrafında toplanıyor ki bu talepte demokrasi eksenli bir yönetim biçimidir.
Sürekli gündemi meşgul etmek ve suni gündemlerle en taşralı ve en uzak eve giren devlet aklı yaratmış olduğu kürtaj kargaşasındaki gibi korkarım kendisini kürtaj etmektedir.
İçinde birikmiş olanlardan kurtulacak ama bu işi nasıl yapacağını bilmiyor ve oraya buraya saldırarak zamana oynuyor.
Ama fena oynuyor.
Kürtleri, muhalifleri ya öldürüyor ya da eziyetin en zulümane olanını reva görüyor.
Roboski, anlatılması en güç zulümdür kanımca. Hangi kelimeyi getirip cümleye koysan yetmez anlatmaya, cümlelerden derlesen bir öyküyü, bir romanı yok yetmez Roboski barbarlığını anlatmaya.
Öylesine kestirme fezlekelerle adeta gözünün üstünde kaşın var mantığı dahilinde insanları cezaevine tıklım tıkış sokuyorlar. Tıklım tıkış dedimse yok tek kelime abartı bakanın kendisi söylüyor. Yani adalet bakanlığının hakimlere ve savcılara çıkardığı mesai ve yaptığı cezaevleri özverisini eğitimde gösterse bu hükümet bu ülkeyi en modern ülke yapacak.
Ama korkarım ki bu gidişle bu ülke yanık insan eti, topraktan fışkıran kemiklerin mezarlığı olmaya devam edecek.
Morg, ceset, mezar, kefen, kabir, ağıt, gözyaşı ve tarumar aileler.
Yani her geçen gün mevcut fotoğrafın üzerine yağlı boya döküp resmi görünmez kılarak yapılmaya çalışılan siyasetin adına siz ne derseniz diyin ama buradan bakılınca yönetememek gibi net görünüyor.
Yönetilemeyen bir ülkenin fotoğrafıyla karşı karşıyayız.
Bu son Urfa ceza evi Vahşeti de bunun en belirgin delilidir. Suç işlemiş ya da işlememiş olsun cezaevine koyduğu insanların can güvenliğinden bu ülkenin idarecileri sorumludur. Burada bir sorumsuzluktan bahs etmek az kalır tek kelimeyle bir düşmanlık söz konusudur.
O insanların ölümünde en tepeden en alta değin herkesin parmak izi vardır.
Tarafsız insanların gidip gördüğü cezaevinin fiziki koşularında zaten yaşamanın başlı başına zor olduğu anlatılmaktadır. Bu tek başına bile yaşanan vahşetin davetiyesi olarak duruyorken yönetimsel beceriksizlikten söz etmek doğru olmaz. Yönetim bu insanları yakmak ve canlarını almak için seferberlik içindeymiş gibi görünüyor.
İşte bombalanmış insanlar, yakalanan/tutuklanan insanlar ve yakılan insanların üzerinden gerçekleşen ülke yönetme biçimi. Cumhuriyet kuruldu kurulalı başlayan bu anlayış bir fiil devam etmektedir dedirtiyor.
Nedir efendim?
Kürtleri entegre edelim, Kürtleri ve diğer halkları susturalım, aç bırakalım, muhtaç edelim, sürgün edelim velhasıl bir sürü edelim işte.
Fotoğrafın üzerine yağlı boya döker gibi kan dökseniz de kaybolmuyor gördüğünüz gibi. İnsanların kafası zehir zemberek üretiyor artık zehir zemberek mücadele veriyor.
Gelin çözün bu geç kalınmış meseleyi. Sizin savaşta kaybedecek oğlunuz kızını yok ama insanların var. Hesabını sorarlar.