Fuar - Festival - Panayır
Bundan birkaç gün öce İstanbul’daydık..
Fuarda, EMİTT fuarındaydık..
Yıllardır gitmemiştim, gidememiştim. Çok değişmiş, çok büyümüş, çok gelişmiş, çok pahalanmış.
Fuar: Ticareti geliştirmek için zaman zaman, belirli gün ve tarihlerde alıcı ve satıcıların bir araya geldikleri, reklam ve tanıtımlarla birbirleriyle diyalog kurma veya bilgi alışverişinde bulunma yeridir.
Ama eskiden nezih diyebileceğimiz kadar sade temiz ve sessizdi Emitt fuar alanı.
Biz eskiden kendimize göre uygun ölçülerde bir stant kiralar, orayı yöremize göre kültürel, etnografik ve turistik malzemelerle süsler, ilimize ve yöremize ait özgün müzikleri de uygun bir kasetçalarla kimseyi rahatsız etmeyecek mütevazilikle seslendirirdik. Kendimizi pazarlamaya, faydalı kelebekleri ilimize yöremize yönlendirme çabaları içinde bulunurduk.
Bu yıl fırsat çıktı, ilimi ve kültürümü tanıtma amacıyla yine gittim Emitt fuarına.
Fuar kataloğunun hemen üst tarafında “19. Doğu Akdeniz Uluslar arası Turizm ve Seyahat Fuarı”nın 12. Salonunda kendimizi tanıtacaktık..
İçeri adımımı atar atmaz salonların ve standların eski salon ve eski standlar olmadığını anlamıştım.
Her il ve her standta köpüklerden, straforlardan, tahta ve duralitlerden oluşan ve fotoğraflar giydirilmiş çeşit çeşit dağ, kale, sur, gemi, bina ve duvar maketlerini görünce ağzım açık kalmıştı. Gördüğüm şaşaa ve debdebe karşısında şaşakalmıştım..
Fuarların boş alan(saha) kiralarının ne kadar fahiş olduğunu bilen biri olarak, bu geçici maketlerin fiyatlarını merak edip sorduğumda ise daha çok şaşırmıştım. Çünkü en basit bir duvar replikasının, maketinin bile on biner liralarla yapıldığını hatta bir kaçının yüz biner liralarla yapıldığını öğrenince “Vaay fakirlerin haline” demekten kendimi alamamıştım.
Hadi Anadolu'daki diğer İllere diyecek bir sözüm olmasa da Güneydoğu ve Doğudaki illerin durumunu, bu illerdeki sefalet ve fukaralığın hangi safhada olduğunu, buralarda yaşayan biri olarak çok iyi bilen insanlardan biriyim. İçinden diyorsun ki; bu maketler taşınabilir veya başka bir yerde tekrar kullanılabilinir olsalar hadi buna da amenna diyebiliriz. Fakat kazın ayağı öyle değil. Bu on bin veya yüz binlerle kurulan köpük maketler sadece DÖRT günlüğüne. Yani dört gün sonra çekiç ve keserlerle yerle bir edilip çöpe gönderiliyor bu paralar. Bu paralarla doğudaki kaç fakire ev yapılabilinir veya kaç zeki ve yetenekli çocuğun okul masrafı olabilirini siz okurlarıma bırakıyorum ve esas konuyu da sizlerle paylaşmaktan kendimi alamıyorum.
Bana göre ise FUAR kavramını çok nezih çok elit, el üstü yerler, alanlar diye algılıyordum ben. Ama bu yıl görüp yaşadıklarım bu düşüncemi çürüttü. 19. Emitt fuarının 12. Salonundan söz ediyorum. Birkaç gün önce bu 12. salonda gördüklerime yaşadıklarıma FUAR deme yerine, festival mı desem, panayır mı desem yoksa düğün mü desem bilemiyorum. Ama bana sorsanız hiçbiri de değil.
Üstü saclarla kapalı bir alanda en moderın ses alet ve aygıtlarıyla hepsinin de birlikte davul zurna, Bağlama, kemençe, Darbuka, tulum, Rıbab, darbuka, klarnet gibi aletlerle gazellerin, türkü, şarkı, kılam ve stranların bir anda en yüksek perdeden düzensizce ve sürekli olarak dört gün devam etmesi beyninizi ne hale getireceğini siz düşünün. Bana sorarsanız ben şöyle tarif ederim bu yıl ki Emitt fuarın 12. Salonunu.
O salonda Kermes, market, karnaval, müzik, tiyatro, coşku, yortu, neşe, horon, govend, halay bar, nara, çığlık, şamata dahil her şey vardı..
Ama oraya Fuar diye gelerek birbirlerine kendilerini tanımak ve tanıtmak için gelen insanlar o şamatada bırakın tanıma ve tanıtmayı, seslerini duyup duyurtup anlayabildiler mi birbirlerini acaba?
Bence büyük bir hayır.
Fuarın 12. Bölümündeki şamatalı Valilik ve Belediyelerin büyük paralarla yaptırdığı stantlara gıdacılar ihata duvarı oluşturmuştular. Pastırmasından, balından, biberinden kuru fasulyesine kadar her şey “ORGANİK”sloganıyla varlardı orada. Bir ilimizin bir standından 18 liraya ünlü kuru fasulyesinden aldım. Tesadüfen ikinci standın önünden geçerken ayı fasulyenin fiyatını (dilime eşek arısı sokmuşçasına)sordum. Satıcı “yirmi lira” diyince, ben de sizin falan standınızdan “Onsekiz “liraya aldım dedim. Demez olaydım. Satıcı gayet ciddi bir eda ile -Oooo İ…. Fasulyesi değil, o Şili'den gelmiş demez mi… O sırada yüzümü görmeliydiniz… Şimdi O Şili fasulyesini afiyetle yiyoruz.
Valilik ve Belediyelerin turizm ve seyahat acentelerinin büyük paralarla renkli kuşe kağıtlarına bastırdıkları kitapçık ve broşürler, poşet poşet çuval çuval taşındı dört gün boyunca.
Büyük paralarla bastırılıp rast gele dağıtılan kitapçık ve broşür poşetlerin hemen oracıktaki çöp kutularına atıldığını hepimiz görüyorduk. Temizlikçi bir bayana sorduğumda, "Ben günde attıkları 60-70 araba broşürü çöpe döküyorum. Diğer arkadaşlar da benim gibi. Benim okul çağında hasta çocuğum var, parasızlıktan bu işi yapıyorum. Birkaç kuruş yardım edin desem oralı olmazlar ama dünyanın parasını, bana çöpe attırıyorlar" demişti.
Gıda Fuarı bölümündeki bu güzel gıdaları sizinle paylaşmamazlık yapamazdım. Az da olsa bazı stantlarda (Kütahya) can çekişmekte olan çok değerli geleneksel üretimlere de rastlamak mümkündü. (Tabi Van ve Hakkari'deki, Mir, Bey ve Ağa özentili, düğün modası yarışmacılarının gözünden ırak.)
Az da olsa bazı standlarda (Kütahya) can çekişmekte olan çok değerli geleneksel üretimlere de rastlamak mümkündü. (Tabi Van ve Hakkari'deki, Mir, Bey ve Ağa özentili, düğün modası yarışmacılarının gözünden ırak..)
Vilayet ve Belediye standlarındaki tanıtımlarda Trabzonundan, Iğdır ve Kars’ına kadar herkes yöresel erkek ve kadın kıyafetleri ile elinden geleni yaptı.
Çevresindeki komşu illeri gerçek halkiyat (folklorik) kıyafetleri ile kendilerini teşhir ve tanıtmaya çalışırlarken, yalnız Van yazılı standaki kostümlere akıl erdirememiştim.. Van'dan birileri veya bir yetkili çıkıp bu kıyafetlerin kimlere ait olduğunun belgesini koyarak açıklasa çok çok sevinirim. Asurilerin platosu, Urartuların payitahtı TUŞBA'da 1915-1920'lere kadar Mesihisi, Yahudisi, Yêzidisi ve Müslümanı kardeş kardeş yaşamışlar. 1920'lere kadar da Van'daki dokuma, gümüş ve takı atölyeleri Tahran'dan, Kahire'ye, Bağdat'tan İstanbul'a kadar hem de saraylarında ün salmış. Fotoğraflarda da görüldüğü gibi Sarı renkli hacı sarıklarıyla klasik dondurmacı kıyafetlerini Van (Tuşba) gibi bir kültür merkezine mal edilmesi bir vebaldir.. 1600-1700'lü yıllardan beri buralara gelip çizimler, resimler yapan seyyah Avrupalıların çizimlerinden veya eski fotoğraflardan, bir Vanlı Kürt’ün, Ermeni nin, Şehirlinin, Kurhesıni’nin, Aceminin veya herhangi bir aşiret mensubunun bu kıyafetlerle gösterebilen biri, bir yetkili var mı? Van'da Asur platosunun (Müküs, Çatak, Başkale) bölümü ile merkez, Ebeğe ve Zilan (Erciş) da yaşayan yaşlıları, giysileriyle halen hayattadırlar.
Hakkarili gençlerle 12 nolu salondaki Hakkari standında.
Fuardaki 12'nci salonda,bazı standlarda deriden kazınma, yağlı yün ve ipliklerle bazı illerimizde dokunan birkaç kilime rastlayabildiğimiz gibi her ilimizin Pazar ve çarşılarında hatta bakanlıkların bazı illerdeki mağazalarında olduğu gibi fuar alanındaki bazı illerin standlarında da İran dokuması halı ve kilimleri kendi malımız gibi tanıtıp satmağa çalışırken, Fuardaki İran standında (hamallarım durdukça, dercesine) bir tek dokumanın bulunmaması, haklı olarak dikkatimi çekmişti.
Fuardaki 12. salonun dışında rastladım bu asil Anadolu şaheser dokumalarına YAĞCIBEDİR HALILARINA, candan kutladım tanımadığım insanı, öpüp koklamak istedim bu güzelim halıları.
Fuardaki devletler bölümünde çok küçük bir yazı ile de olsa “KÜRDİSTAN” Kelimesi de yerini edinmişti, itirazlara rağmen.
İran Fuardaki Standında geçmişiyle övünerek, geçmişine yakışır görüntülerle gelmişti fuar alanına.
Suudilerin standında Nur yüzlü sahabilerin nur yüzlü torunları, haca gidecek hacı ve yolcuların “La ilahe illallah”lı Suddi hava yollarını tercih etmeleri için, beyazı ziyaretçilerle hatıra fotoğrafları çektiriyorlardı.
Karadenizlilerin çakıltaşlarını işleyerek “Laz” yapmaları kadar, Bingöllülerin de standlarında bir karadenizli teyzeye yaptığı “Laz” bebeklerini sergileme ve satma fırsatını vermeleri duygulandırmıştı beni.
Hele hele o kadar uzakdoğu gümüş ve takı satıcılarına inat, kız kıza Batmandan gelip Fuar'daki küçük bir stantda uygulamalı iş yapan gerçek gümüşçü kız kardeş “EKE”leri fotoğraflayıp, onlardan söz etmemek haksızlık olurdu.
Bitlis’in Hizan’ından Fuara gelerek Karadenizin fındık deposu illeri arasında yerini alıp adeta o illere inat, “Bakın bakın benim fındığım sizinkinden geri kalmaz” dercesine, devşirdiği fındıkları plastik teştine atan annenin fotoğrafı, Fuara “EN” uyumlu fuarlıklarından biriydi bence…