VAN’dan EriVAN’a (2)
Doğrudur, büyük devletiz biz.. (-Avrupa’daki milletvekilleri, vekilleri olduklarının yaptığı gibi kendileri de bisikletle işe gidip geliyorlar.) demiştim kızlarıma, gözleri fal taşı gibi açılmıştı hepsinin. Dahası da var; “Milletvekilleri de halk gibi, içinden geldikleri halkla, halk otobüslerine biniyor.”demiştim ki kızlarımdan biri hemen atılmış ve şöyle demişti: “Êêêêêê, hocam, o zaman niye milletvekili oluyorlar ki?”
Diyememiştim anlatamamıştım, bizim ne kadar büyük bir devlet olduğumuzu.!
Doğrudur. Büyük devletiz biz.
Bırakın milletvekillerini, bir ilçedeki devlet memuru olan müdürün saltanatını, lojmanını, makam arabasını, hanımları veliahtları. Makam şoförünün şoförü, sekreterinin sekreteri, saksıdaki çiçek sulama ibriğinin suyunu bile Süphan, Cilo, Artos dağlarındaki kaynaklardan götürecekler neredeyse. Dicle-Fırat’ı Konya ovasına götürdükleri gibi…
Devlet şurada dururken, devletten herkese bir ev bir araba anahtarı diyenlere, nice nice can ve anahtarları bahşedecek kadar büyük ve ayakta bir devletin vatandaşı değil miyiz?
Biliyorum bu satırları okuyunca, “başlıkla ne alaka?” diyeniniz çok olmuştur.
Hemen söyliyeyim;
Ermenistan’da Gümrü’den, Erivan’a gideceğiz. Benzincide benzin sorduk bir lira kırk kuruş dediler.
İnanamadım ve bir daha sordum: “Biir lira kıırk kuruş” dediler.
Omuzlarım düştü, arka koltukta, bir yumak oldum kahrımdan, öyle ya..
Haydi gel de böbürlen böbürlenebilirsen şimdi. Böyük devletin vatandaşıyım diye..
3 milyonluk Ermenistan’da bir litre benzin 1,40 lira, 70 milyonluk ülkemde ise 4,40 lira. Olacak şey mi?
Nüfus 25 katı, benzin 3 katı fazla.
Olmaz vallahi.
Otomobil deryası ülkemde rastgele bir benzinciye giriyorsun ve alt dudağını büze büze “FUULLla..”diyorsun…
Hiçbir tadı olmuyor, böbürlenemiyorsun vallahi..
Benzinin fiyatı ülkemde en az 15-20 katı fazlası. Yani 15-20 lira olmalıydı ki, şöyle bir ağız tadıyla, böbürlene böbürlene, kasıla kasıla gittiğin,benzinciye; “On litre..” dediğinizde, benzincinin gözleri fal taşı gibi açılmalıydı ki….
Yıllardır, anahtarına, arabasına, babasına, anasına, bacısına, ayaktakisine, böyügüne, hindi gibi kabaranına, kibir deryasında yüzüp, çok değil günlük sözleri birbiriyle çelişen birilerine, vermediğiniz OY’unuzu veresiniz gerine gerine bu zevki bize sağlayana.. Diye arka koltukta hayal aleminde yüzerken; “Ağrı sisler içinde, silueti bile görünmüyor” dedi Azad yoldaşım.
“Hıı..” Dedim bu taraftan Ağrı güzel görünüyormuş. Direksiyondaki kardeş, “Ararat”dedi, depreşti bir tarafım.
“AGİRΔ dedim. Kürtler bu volkanik dağa, ateş püskürdüğü günden bugüne “çiyayê Agirî” diyorlar. Hemen yanı başındaki basık ve ağzı tandır gibi olanına da Tenurek (Tandır gibi ateşle dolu olduğu için) diyorlar. Yakın zamanda Agirî, Ağrı olmuş, Tenurek ise Tendurek olmuş dedim. Yoldaş konuyu değiştirdi..
Kuzeyden güneye iniyoruz. Her taraf ot ve biçenek ama sanki hiç otlatılmamış. Bırakın koyun sürüsünü, Gümrü’den Erivan’a yol güzel ama bir tek domuza bile rastlamadık yol boyu. Köyler intizam içinde, hiçbir yerde çevre kirliliğine rastlamıyorsunuz, köylere kadar doğal gaz gittiğini açıkta duran borulardan anlıyorsunuz. Yolda Aruş ve Şamiran köy isimleri gözünüze takılıyor.
Erivan’daki otelimiz temiz ve sade. Eski bir ev, restore edilmiş ve otele dönüştürülmüş. Duvardaki fotoğraflarından şöminesine, şamdanına kadar her şey ev sahibinden kalma Van odamızda...
Erivan pırıl pırıl, sakin mi sakin bir kent… Trafiği yok ki trafik sorunu olsun diyeyim.
Kaldırımdan bir ayağınız asfalta iner inmez, arabalar zıng diye duruyor. Ya sizin ayağınızı asfalttan geri çekmenizi bekliyorlar ya da siz karşıya geçene kadar bekliyorlar. Yadırgadım tabi bunları.
Birileri kafasını arabadan çıkarıp; “Annasını avradını sevdiğimin… Ayısı yürüsene laayynn...” demiyor… Diyemiyor değil..
Hiç kavga edenini görmediğim gibi ağız dalaşı yapanına da rastlamadık günlerce, sokağında caddesinde, pazarında.. Kaç defa (Korkak mı bunlar) diye geçirdim içimden. Zaten kaç gün sonra Yezidi Kürtlerde rastladım bıyıklısına. Benden başka bıyıklı yoktu çarşılarda, pazarlarda desem yeridir.
Müzesine hele hele URARTU ve tabi VAN bölümüne hayran kaldım. Avrupayi müzelerden geri değil asla. Hatta daha da intizamlı diyebilirim. Van bölümüne bayıldım desem yeridir. Geçenlerde İstanbul’dan bir ağabeyimiz bana Avrupa müzelerinden (Etnografik)kilimlerin saklanma ve korunma yöntemi ile ilgili fotoğraflı bilgiler atmıştı.
Ben de onun o nazik davranışına karşılık olarak: “Ağabey bunlar ne ki. Avrupalı müzeciler gelsinler Van’daki müzedeki yetim ve öksüz kilimlerin korunma yöntemini görüp örnek alsınlar.”diye esprili haklı bir cevap vermiştim. İnanmayan varsa gidip baksın o acınası şanssız öksüz eski kilimlere müzede. Hem de devlet korumasındaki halleri ile.. Alt katta ise kaç bin tane Urartu ve diğer halkların parçaları güneş yüzü görmeyi bekliyor bilinmiyor…
Türkler, Kürtler, Araplar gibi Ermenilerde bir ulusturlar.. Ne yazık ki ülkemizde Ermeniliği bir din bir inanç biçimi olarak algılayanlar çoğunlukta olduğu gibi böyle konuşan parti genel başkanları da belki de çıkarları doğrultusunda halka bunu vurgulayarak bir yere gelme gayreti içinde olabiliyorlar. Dün Yunanlılara Bulgarlara ve Rumlara söylenenler gibi..
Not: Deprem dolayısıyla yazımı geciktirdim özür dilerim.
Müzesinden de anladığım kadarı ile Urartuların başkenti Van’dan yüzlerce kilometre uzakta olmasına rağmen, Erivan’da Urartu izlerine daha fazla rastlayabiliyoruz. Urartulara ait madeni bir tas kap içindeki küçük bir resmin aynısının devasası bugün Erivan’ın görkemli bir anıtı… Van Urartu’nun başkenti ama yanılmıyorsam bizim Tuşba sokağından başka küçük bir izi yok. Van’la ilgisini anlayamadığım semaverin veya inci kefale hiç benzemeyen balık heykelinin yerine veya Van’ın parklarına bir HALDİ VEYA TEİŞEBA HEYKELCİĞİ koymak geçmişe saygımızı göstermez mi?
Hele hele 70’li yıllarda Van yöresindeki renkli topraklardan resmini yaptığım ve deli ressam dediğim Salvador Dali’nin sergisini müzenin bir bölümünde gezmekle ne kadar şanslı olduğumuzu siz düşünün.
Uzun yıllar dinlediğim Erivan radyosunda haber ve yorumları sunan pamuk sesli Keremê Seyad’ı bir parkta sesinden tanıdım. Bir saat kadar sohbet ettik. Uzun yıllar her sabah ve akşam 9 kilometre yürüyerek radyo evine geliyormuş. Bugün ise Erivan radyosu kendisi ve iki çocuğu ile günde yarım saat Kürtçe yayınını devam ettiriyorlarmış.
Türkiye’de ve Irak’taki Ezidilerin Kürtlerin bıyığa çok değer verdiklerini bilirdim. Ama Elegez (Alagayz) Kürt köyleri bölgesinde Sipan köyündeki Sipki aşireti Ezidilerini de bıyıksız görünce şaşırmıştım.
Taşı çok güzel işleyen Ermenilerin başkenti Erivan’dan birkaç görüntü.
Caddelere kendi dilencilerinden, Kütahyalı müzisyen Ermeni Kevork Gomidas kadar bir çok heykel ile Ermeni sanatını hayranlıkla izledim.
Ermenistan’da her yerde Kafkas özelliği ile güllü çiçekli kilimlere her evde atasını dedesinin fotoğrafı ile birkaç parça eski hatıralık eşya kösesini muhakkak görebileceğiniz gibi altın dişli bayanlara daha sık rastlayabiliyorsunuz.
Milattan önce Zerdeşt döneminin ateş mazgallarını bu güne dek taşıyan taştan ihtişamı GARNİ’yi terk etmek gelmiyordu içimden.
Yine Pagan-Zerdüşt dönemi tapınağından kalma Antik oğlu antik SAĞMASYAN kilisesinde, Allah’a (-Bu mekanda bin yıllardır sana dua edilir, ben de ülkem ve insanlarım için huzur, mutluluk, refah diliyorum) diye dua ile mum yaktım.
Hayvan severlik fazla olacak ki lokanta ve kahvelerde yabani tarla kuşları rahatlıkla dolaşırken bir kedi yerinden kımıldamadan izleyebiliyor.
Bırakın kasabaları köyleri bile doğalgazlı, doğal gaz boruları yol ve tarla kenarlarında görebildiğiniz gibi köylerin tamamı bir düzen, bir intizam içinde.
Heykeltıraş Albert Vartanyan’ın evi atölyesidir. Bir akşam ağırladı bizi. Van’ı ve Urartuları konuştuk. Van’da Urartularla veya Van’ın özellikleri ile ilgili heykeller yapmak istediğini ve bunun da Van halkı ile dostluk vesilesi olacağını vurguladı.
AHTAMAR markalı, haklı bir üne sahip Ermeni likörü ve Ahtamar sigarası yine Ermenistan’a has Nar Şarabını tatmadan gelmeyin.
Egidê Cimo oğlum için bir Duduk verdikten sonra Van’daki bir anısını da bize anlatmayı ihmal etmedi. (-Uzun yıllar özlemini çektiğim Van’dan arabayla beni köyüme götüren Vanlı Kürt kardeşim, biz köye ulaşır ulaşmaz, “Dêê hadi haritayı çıkar” dedi. Anlamamıştım. “Ne haritası” dedim. Hazine, hazine haritası. demez mi. Sinirlendim, köyümü gezemeden geri döndüm, bunu hiç unutmayacağım.”dedi. Anlatılana diyecek kelime bulamadık tabi.