Malûl yasak
Diyarbakır da yine bir 14 Temmuz günü. Faili meçhul dönemlerden kalma polis ve Kürtler. Bu çok olağan olmayan hal üstü olağansızlıkta bir parça insanlık arıyor gözler. Ama makineler var etrafta makine gibi döşenmiş ayrıca bu insan gibi görünen mekaniklere yerleştirilmiş harici bellekle tam robot polislerden görünmez oluyor insana dair olan ne varsa.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi Milletvekillerinin grupları adına yasalara dayanarak yapmak istedikleri bir miting "provokasyon" gerekçesiyle yasaklanıyor.
Yasağı koyan kim?
Vali.
Diyarbakır da vali daha doğrusu Kürt illerinde vali yetki üstüdür.
TBBM bile o kadar yetki ile donanımlı değildir.
Neden?
Kürtler sakıncalıdır. Kürtler PKK’lidir. Kürtler KCK’lidir. Kışkırtmaya hazırdır. Kışkırtılmak için yaratılmıştır. Kürtler çünkü BDP’lidir.
Milletin meclisinde çalışan vekilleri, onların genel başkanlarını kurşunlamak yani birebir hedef almak yeni bir şey değil. Pervin Buldan’ı vurmak o tetiği basana kim bilir ne kadar haz vermiştir?
Elbette o bir BDP’li yanı sıra bir Kürt ama her şeyden önce bir anne. Üstelik eğer bir annenin ayakları altındaysa cennet en çok ona yakışır.
Kim cennetten kovabilir ki bir anneyi?
Bir annenin cennetini malûllüğünüzle cehenneme çevirebilirsiniz belki ama onu kendi cennetinden yani inandığı o cennetten asla kovamayacağınızı binyıllardır Pervin Buldan gibi tüm Kürt anneleri defalarca size gösterdi.
Siz Ayla Akad’ın gözlerine su-biber gazı sıkabilirsiniz çünkü onun gözlerine bakacak kadar cesur değilsiniz.
Selahattin Demirtaş’a, Osman Baydemir’e saldırabilirsiniz. Tankınız, topunuz, silahınız, copunuz onların yüreğine inecek kadar gelişmedi daha. O silahı da asla icat edemezsiniz.
Siz onların bedenlerini ve bedenlerini saran gömleğin gücünü anlayamadınız.
Anlayabilseydiniz eğer elinde bir pet su şişesi ve bir kep ile insanların ne kadar güçlü bir düşünceye sahip olduğunu anlardınız ve belki o zaman elinizdeki silahların altında ne kadar çok ezildiğinizi bilirdiniz. Bilirdiniz ve ne kadar akıl malulü olduğunuzu da çözerdiniz.
Evet, bu akıl malûlü durumunuzdan ne vakit kurtulabileceğinizi kestirmek zor.
Diyorsunuz ki benim Kürt kardeşim "terörle" arasına mesafe bırakacak.
Bu gidişle araya mesafe bırakacağı daha keskinleşiyor.
Çünkü Kürt kardeşleriniz bir miting yapmak istedi. Üstelik anayasa buna yüzde yüz alan yaratıyor. Üstelik ellerinde ve ceplerinde ne silah, ne kesici-delici bir alet var.
Yasakladınız.
Sahi malûl yasaklarınız yüzünden bu ülkeye kaybettirdiklerinizi bir düşünseniz.
Demokrasi, insan hakları, temel hakları bir kenara bırakın bu ülkeye, sevgiyi kaybettirdiğinizin farkında mısınız?
Faşizmi yerleştirmişliğinizi tescillemiş oldunuz.
"Kürt kardeşlerinizi” döverek göstermiş olduğunuz eylemin adına buz gibi bir faşizm denir ancak.
Eğer tankla topla, polis ordusuyla bir şehre giriyorsanız orada "Kürt kardeşiniz" yoktur demektir. Oradaki ruhu eğer siz kaba güçle vurma-kırma mantığı ile okursanız "Kürt kardeşleriniz" anlar ki gökyüzünde dolaşan helikopter kadar kaba ve uzaksınız onlara.
Vurdunuz- kırdınız…
Ne kazanmış oldunuz?
Ben söyleyeyim kocaman bir ayrışma.
Siz dün o meydanda "Kürt kardeşlerinize" bölündük dediniz. Kendi kararınızla bölünmenin tarihini yazdınız.
Diyarbakır da bir meydanda meydan okudunuz.
"Kürt kardeşim" dediğiniz ve size oy veren kürde de meydan okudunuz.
Onun için Kürtler elinde silah olsun olmasın tutumunuzu, gerçek niyetinizi anlamış oldu.
Boyalı basın fotoğrafını vermezse de sayfalarına o vahşetin, bu ret eden tutumunuzdan söz etmezse de yazarçizerler. Kürtler iradelerinin kabul edilmediğine tanık oldu bir kez daha…
Artık hayali kardeşlik söylemleri devri kapandı. Hayali o söyleme artık yanardönerler, yüzsüzler, riyakârlar bile kanmaz.
Orada o meydanda görülenlerin tanımı budur.