Yaşar Kemal Çağırınca!
"Halka taneylemek nemiz
Cümle küstahlık bizdedir"
Karpuzu Büyük Hasan Dede
PKK'nin 1984 Eruh (Siirt) ve Şemdinli (Hakkâri) baskınlarından epey sonra, kirli savaşın çokça can yaktığı, Kürt sürgünlüğünün dünya âleme aşikâr olduğu yıllarda, zaman zaman Türkiye'ye yollanan Avrupalı Müfettişlerden biri Dîyarbekir'e düşer. Müfettişin görüşmek istediği fukara Kürtlerden biri, varsayın ki Hasan Cemal'in Kürtler kitabının ithafındaki"Lice'nin Ağaçlı Köyünden siyah rugan pabuçlu Ali Dayı" benzeri biri olsun.
Avrupalı Müfettiş tedbirli ve dolu geldiğinden olacak ki; saymış ki saymış fukara ve bêçare Kürde: Evin yıkıldı, köyün yandı. Yatırmış boynunu omzuna Kürt, sessizce dinlemiş. Malın, davarların talan-telef oldu. Gözü dolmuş köylünün. Meyve ağaçların, bağın bostanın kuru, çorak, yaban verimsiz toprağa döndü. Elinde avucunda hiçbirşeyin kalmadı. Halimden belli değil mi, der gibi sessiz köylü. Oğlun dağda gerilla olarak çatışırken öldü. Diğer çocukların şehrin sokaklarında çapulcu oldu. Eh, de bakalım daha ne diyeceksin kabilinden sormuş köylüye.
Durmuş fukara Kürt ve öylece müfettişin yüzüne bakakalmış. Ardından filozofça cevabını deyivermiş: "Ne diyem keko, sen daha eyisini bilirsen. Ne de olsa Avrupalardan gelmiş bir adamsan. Hakikaten bütün bu saydıklarını ben mi yaşadım. Sahi eğer ben yaşadımsa kahrolası insan soyu bütün bu yaşananlara nasıl seyirci kaldı ki! Ve ben hâla nasıl ayaktayam. Vallah ne diyem keko inanması sahiden zor..."
İşin açıkçası Yaşar Kemal Ağabeyin 1990'lı yılların başından 2009 yılına kadar 20 yıllık zaman dilimi içinde (aslında 1951 yılından bu yana gazeteci kimliği ile yazıp söyledikleri de kitabın kimi yerlerinde var) her defasında farklı şekillerde ifade edilmiş ama içeriği aynı, kimi cümlelerle bıkmadan usanmadan "muktedirlere" sorumlu ve vicdan sahibi bir aydın kimliği ile yazdığı, konuştuğu ve paylaştığı cesur metinler "Bu Bir Çağrıdır"* kitabını yayınlandığı dönemlerin gazete kupürlerini hatırlayarak yeniden okuyunca, bir kez daha kıymetini kavradım.
Kitabın başında "Bu bir çağrıdır" diyor Yaşar Baba, "vatan sağ olsun" ama vatandaşın boynu altında kalsın, vatandaşa ne olursa olsun diyenlere. Vatan sevmek, sade insanını değil; taşını, toprağını, ağacını, suyunu, börtü-böceğini de sevmekten geçer diyenleredir "çağrı"...
İşin doğrusu Yaşar Kemal gibi Dünya Edebiyatının büyük ustası bir dil kıymetlisi şahsiyeti sade edebiyatçılığı ile tanıyıp, bilmek kanımca Yaşar Kemal'e büyük haksızlık olur. Yaşar Kemal'i vicdan ve onur sahibi aydın sesiyle de tanımak bilmek gerek. Yaşar Kemal'in sesi "onur da ağlar" diyerek haykıran bu coğrafyanın bir başka evladı Ahmed Arif'in dizesiyle bir içses'tir. Diğer bütün içses'ler gibi deruni ve içerden bir sestir. "Hariçten gazel okuma"ya ve okuyanlara karşı tavırlı bir içses. Yürekten yaralı, her ölüme, her yıkıma, her talana, her acıya, cinsiyet, kimlik, etnisite ayrımı gütmeksizin içi, yüreği yanan bir içses...
Bu tespiti dünyanın entelektüel kimliği bihakkın biliyor. Bildiği için de Yaşar Kemal'i onurlu ve haysiyetli bir konumda görüyor her daim. Peki ala! Durum ve vaziyet bu mecrada yürüyorken Yaşar Kemal'in 20 senedir bıkmadan erinmeden söylediklerine bir Allahın kulu karar merci erbabı politika mensubu neden kulak vermez o halde.
Kulak vermez. Çünkü onların işi bu! Kulak vermemek. Yaptıkları onca kötü işin, aslında "iyi işler" nevinden olduğunu sanmak.
Bizim buraların, yani Dîyarbekir'in bir dörtlüğü var. Yaşar Baba'nın sevdiği ve yıllar evvel derlediği tarzdan. Derler ki;
"Çay daşı, çakıl daşı
"Durmaz gözümün yaşı
"Sen orada ben burada
"Dosta, düşmana karşı".
160 sayfalık kitap "Bu Bir Çağrıdır"ın en az beş yerinde var o tuhaf muktedir sözü; "Biz bu ülkenin bir tek çakıltaşını dahi kimselere vermeyiz". Haklı olarak soruyor Yaşar Kemal, iyi tamam vermezsiniz, hoş zaten isteyen de yok. Ama be birader bu ülkeyi Çorak Yurda çevirdiniz haberiniz var mı? Hâlbuki "binbir çiçekli bahçe" idi, her dalından yemişler fışkıran. Seksen senelik ret ve inkârla bezenmiş kartkurt politikalarınızla virane baykuş yurduna çevirdiniz ülkeyi. Daha ne tutturmuşsunuz "çakıltaşını"...
Ve şimdi Yaşar Kemal, çıkmış 2012 Türkiye'sinde seksen küsur yaşında bir bilge edebiyatçı ve vicdanlı aydın kimliğiyle bir kez daha söylüyor ve yazıyor. "Demokrasi Kürt Sorunundan geçer. Gerisi ağzın(ız)la kuş tutsan(ız) iflah olmazsın(ız)..."
Geriye kalan nedir ki! Fukara Türk ve Kürt halk çocukları gerilla ya da asker olarak üçer beşer ölüyor bu tuhaf ülkenin dağlarında, bayırlarında, şehirlerinde. Mahpustakileri ise ne siz sorun ne biz söyleyelim...
PKK sözcüleri, Barış ve Demokrasi Partisi temsilcileri, eşinin ve diğer yakınlarının ziyaretlerine Diyarbakır beş nolu işkencehanesine giderken mahpushane kapısında siyaset okulundan mezun olmuş Leyla Zana ve daha birçokları da konuştu, söyledi, yazdı. Hiçbiri kâr etmedi, tınmadınız, umurunuzda olmadı.
Bütün bunlar sizi etkilemedi ve hâla "terör" de "terör" diye tutturmuş gidiyorsunuz çözümsüzlükte ısrar politikalarınızla.
Bari bir bilge edebiyat adamının yazdıkları ve söylediklerine kulak verin
Bir bataklığın içindeyiz.
İnsan öldürdükçe.
İşkence yaptıkça,
Ormanları birkaç PKK'li öldüreceğiz diye yaktıkça,
Zulüm ettikçe,
Halk da "Zulmün Artsın" diye bağırdıkça,
Binlerce köyü yaktıkça,
Milyonlarca halkı yerlerinden yurtlarından edip sürgün ettikçe,
Ruanda benzeri bir dünya yaratmaya can attıkça,
Dağlarda çoban komayıp, canlarına kıydıkça...
Zulüm saymakla bitmiyor ki...
Battıkça batıyoruz.
Ve güzelim Türkiye'nin kanına ekmek doğruyoruz.
1995'te etmiş bu lafları Yaşar Kemal ve 2012'deki kitabı "Bu Bir Çağrıdır"a koymuş."Zulmün Artsın ki, tez zeval bulasın" sözünü doğrularcasına...
Yaşar Baba'nın çok sevdiği bir Kürtçe söz vardır. Der ki; "Xwedê yeke, derî hezar". Evet, Allah birdir, kapı bin. Biri kapanırsa bir diğerinin açılacağı umudu hep vardır. Ama baba biliyor musun ki; bunlar bütün kapıları sadece kendi bildikleri kaville açmakta inat ediyorlar. Tanrıyı ise sadece kendi inandıklarına "tahsisli" sanıyorlar.
Diliyor ve umuyorum ki; bu dünya yüzüne belki de yüz yılda bir gelecek böylesine hançeresi kuvvetli, belleği güçlü, dünyası sevecen ve toprağımızın, coğrafyamızın onur abidesi, yüz ağarı Yaşar Kemal'in sözlerine kulak verecek muktedirler bulunur. Yoksa çorak bir "Çıplak Ada" hikâyesi geliyor geriden benden söylemesi...
* Yaşar Kemal. Bu Bir Çağrıdır. YKY, 2011 İstanbul...