Kürtler ve Türkler ayrılığı tartışacak
Nitelikli bir yaşamın savaşçıları gibi Türkiye arenasının her yeri.
Her kim konuşmaya kalksa mutlaka ülkenin geleceğini ve gelecekteki yaşamın kurgusuna dair ifadeleri döküyor gündeme.
Ve günden hınca hınc Kürt ve Kürdistan meselesinde sıkışıyor.
Televizyonların tartışma platformları tozu dumana katıyor.
Dünyanın kuruluşundan başlayarak, dinden-imana, Kürtten-Türke, meclisten-halka, LGBTden- sınırlara kadar bir beyin jimnastiği, bir fikir elektiriğidir gidiyor.
Bir tek diziler pembe pembe yoluna devam ediyor geri kalan ne varsa tartışılıyor.
İnsanların alım gücü.
Emeklilerin maaşlarının iyileştirilmesi.
Alkolün ve alkollü ürünlerin satışına yönelik yeni yönetmelikler.
Petrolün fiyatı.
Madenlerin işletilmesi.
Et fiyatları.
İflas eden dev firmalar.
Üretim.
Faşizim.
Devrim.
Gezi parkı olayları.
Osmanlı sarayının hareminden halvet kritikleri.
Atatürk.
Cumhuriyet.
Kürtçe isimler.
Kızlı-erkekli eğitimin dışa vurumu.
Her ne kadar şimdilik rafa kaldırılmış gibi olsa da ciddi ciddi tartışılan anayasa ve değiştirilemez maddeleri.
Kadınların dekoltesi…
Sigara satışları ve kullanım alanları ile ilgili etraflı sanılan, eksikler ve fazlalıkların konuşmalarına değin bir dizi tartışmadır gidiyor.
Aslında olması gereken de budur.
Tartışarak gelecek yaratma çabası kadar anlamlı bir şey olamaz. Türkiye de eğitimin, sağlığın, ulaşımın, teknolojinin tartışılıyor olması bir anlamda rejimin tartışılıyor olması anlamını ifade eder.
Her ne kadar şimdi Türkiye de cezaevleri suçsuz insan dolu da olsa, hukuk, dolayısıyla adaletin egemen siyasetin gölgesinde kaldığını sıklıkla duyuyor olmamızda doğru istikametin göstergesi.
Bir tartışma seviyesi yakalanmış.
Tabu olan meseleler, belli kesimlerin dışında artık adabına uygun konuşulur hale gelmiş.
Demokratik bir toplum algısı zaman zaman gelip oturuyor zihinlere.
Taktir edilmeli ki yüzyıl boyunca, tekçi ve inkarcı bir sistem hiyerarşisi, insanları belli kalıplara sokup, gelişmesini engelledi. Engellemekle kalmadı kendi gibi düşünmeyen ne varsa öteki olarak yerleştirildi zihnine.
Bu gün bu kabuk kısmen kırılmış diyebiliriz.
Tabi ülkeyi bu noktaya getiren gelişmeler bir isyanın, bir başkaldırının yükselen sesi oldu.
Aslında razı olmayanların komple sesi desek daha anlaşılır olur.
Kimi elinde olmadan kimi farkına vararak isyanını yükseltti.
Hudut uçlarına karakol, yol boylarına polis, şehir içlerine komandolar, efeler, tugay, tümen dolu askerler, tel örgüler ve duvarlardan sıyrılmış, kabul etmemiş Türkiye halklarının tartışmaya başladığı bu zaman dilimi değerlidir.
Çünkü birbirine zıt, muhalif, düşman gurup/kişi/halklardan gelip, konuşulabilir bir zaman dilimi yakalanmışsa mutlaka önemlidir.
Hani büyüdü mü Türkiye, küçüldü mü ayrıca konuşulur.
Ben zaman zaman jilet gibi, paslı hançer gibi kesici olan konuşmalardan biraz daha arınıp tartışılmaya varıldığının iyi bir şey olduğunu vurgulamak istiyorum.
Kürt ve Kürdistan tartışılırsa “ülke bölünür” diyen hatırı sayılır çoğunluğun dediği olur mu bilmem.
Ama şu bir gerçek ki; bir gün ayrılmayı bu ülkede yaşayan halklar tartışmaya başlayacaktır. Korkularından, kaygılarından vaz geçerek ayrılığın taraflara ne getirip ne götüreceğini konuşacak ve kendi doğrularını yakalayacaktır.
Bu doğrular bölünmek şeklinde çıkarsa, komşuluk esasları üzerine kendilerini inşa edeceklerdir. Bu meyanda halklar kendi kaderlerini tayin etmiş olacak.
Şüphesiz beraber yaşamak talebi de kader tayini noktasını ifade edecektir.
Ki halklar konuşarak-tartışarak varacaktır sonuca ve bunu hiçbir sistem durduramayacaktır.