Kritik
köyümüzün suları da hoştur içmeye, hoştur içmeye,
Üstünde köprüsü var, gelip geçmeye,
Tevfik'imi vurdular, hiç mi hiç yere, hiç mi hiç yere,
Yazık ettin ormancı, köyün iki gencine.
Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Gözlerimin içinden kirpiklerimi ıslatarak atlılar dörtnalaydı. Ufuktan kaybolmadan uçurumlardan düşüyordu. Her birinin yükü tuz katışımlı suydu. Karşı kayalar hüzne bulanıyor ah çekiyordu. Gel düşlerimin gerçek perisi, gel! ...
Böyle olurdu hüznün seyri
Cumhuriyet estetiğini kurtuluş yılları kahramanlığı üzerine inşa eder. Kürtlerle birlikte verilmiş bir mücadelenin haklı ve kardeşçil sevinçleri ağızlarda yıllarca türkü gibi söylenecek ve göğüs sepetlerine gurur diye düşürülecekti. Atlılarla ve piyadelerle kazanılmış bir ülkenin kahraman çocukları olan Kürtlere tarih ilerledikçe birilerince yamalar bulunmaya başlanmıştır.
Başlarda kıro yakıştırmalarına sonraları şaki diye tiket vurulacaktı.
Bu kahramanlık destanı tarih koridorlarında sımsıcak gezinirken, Kürtlerin yaşadığı coğrafyadaki Kürtçe isimler Türkçeleştirilmişti çoktan. Resmi tutanaklara yeni isimlerle geçen bu yerler millileştiriliyordu. Çok geçmeden de, karda atılan adımdan çıkankart kurt sesleri, dağlı Türkler söylemleriyle ballandırılacak ve bütün Anadoluya yayılacaktı. Üstüne üstlük kitaplar yazdırılacak ve istenildiğinde raflardan indirilerek belge niteliğinde sunulacaktı.
Ülke parlamenter rejimle tanışırken bölgemizde namı adımıza bizi parlamentoda temsil kabiliyetine ithal adamlarla devam edilecekti. Akıldan geçenler bu ağızlardan söyletiliyor ve bölgenin mutlak sadakat yemini defalarca tekrarlanıyordu. Bu arada bölgedeki ağalar, medrese akademisyenleri, aşiret beyleri uzaktan uzağa da olsa selamlanıyordu. Yani bunlarla selam sabah kesilmeden var olan sessizlik kontrol altında tutulmaya çalışılacaktı.
Kürtler modern dünyanın nimetlerinden makineyle tanıştığındaysa artık onları temsilen ağaları meclisteki yerini alacaktı. Bu temsiliyet bana kalbinden geçenleri söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim tarzında günümüze değin sürecek tohumlarla ekilmiştir.
Malasef cumhuriyetin partisi mecliste kalsın mantığıya getirilen % 10 luk baraj istenileni o gün itibarıyla sağladı. Zaman içinde bu baraj sayesinde kendini meclisin turanc renkli koltuklarında gören ne çok parlamentere rastladığımı söylememe gerek yok. Siz zaten biliyorsunuz.
İşte bu imkan ve şeraitten ders çıkarma zamanı bence 22 Temmuzdur.
Cumhuriyetin partisini korumak adına Türkiye deki renklerin mecliste temsiliyetlerinin engeli adı geçen barajla sağlanmış ise de, bu geçen dönem yani 2002 seçimlerinde istenilenin dışında gelişti Türkiyedeki halkların vermiş olduğu karar ve barajın hileli duruşu karşısında AKP (adalet ve kalkınma partisi) ne meclisin tek partisi olma yolunu açmıştı.
Aslında Kürtlerin önünde engel niteliğindeki bu baraj, gel zaman git zaman kendi yaratanlarını kapana getirecekti. Ve bu partiler bir bir barajın altında kalacaklardı. Ancak yinede Kürtleri temsilen giden Kürt kökenli parlamenterlerin bölgeye dair ciddi ne de gayri ciddi bir yatırım yapmaları görülemedi. Güvenlik aynı kodlarda devam etti. Sağlık, eğitim, ulaşım ve diğer yatırımların aksamaları cumhuriyet tarihindeki ağırlıkta kaldı.
Ki bu saydığımız temel öğeler parlamenterlere gerek kalmadan da gelmeliydi; keza, anayasal bir güvenceydi. Hukuk devleti normları bunu gerektiriyordu.
Şimdiler de ise bu barajın egale edilebilmesi için bağımsız adaylar kanalıyla aşılması düşünülmektedir. Halkın demokratik istemlerinin TBMM de dillendirilmesi amacıyla bir dönemin önündeki barajın bertaraf edilmesi ve tarihin gösterdiği çete faili meçhul gibi hak ihlallerinin yaşanmaması için demokrasi meşalesine sarılan bağımsız adayların miting alanlarındaki söylemlerine hep beraber şahit olacağız. Aslında kulağa hoş gelen bu söylemlerin hayata geçmesi yönündeki büyük çoğunluk alkışını his etmek ve tanıklık etmekte Türkiye ve bölgemiz için önemli olacaktır.
Bunun yanında projelerle (ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel) alanlara inmeleri de arzu edilen yegane şey olmalıdır.
Artık, gözlerimizden fışkırıp kirpiklerimizi ıslatan atlılara, sevinçlerimizde sahip olmak istemek hepimizin hakkı diye düşünüyorum.