İrfan Sarı

İrfan Sarı

Konuşan fotoğraflar ve görüntüler

Konuşan fotoğraflar ve görüntüler

“Kent ve toplum yararına” diye başlar Yüksekova’daki devlet politikası. Yani devletin başlatmış olduğu operasyonun bu anlama geldiği savunulur.

Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta ve diğer bütün yerlerde başlatılan operasyonel durumun zihin ambarında “Kamu güvenliği” bahanesinin yerleşkesi vardır.

Her neyse bu “kamu güvenliği” birden bire şehirleri vahşet bodrumlarına, yıkık yapı mezarlığına dönüştürdü. 

Yüksekova’da ise toplum yararına militer psikopatlar işbaşı yapıyor. Yüzleri kapalı, askeri kamuflajla donatılmış kimselerden oluşuyor bunlar.

Halkın evlerine destursuz girip, olmadık ahlaksızlığa eşdeğer yazılar yazıp sonra da poz veriyorlar. Bu pozları sosyal medya üzerinden kahramanlık edalarıyla yayınlıyorlar. Yayınlıyorlar çünkü onları yargılayacak hiçbir adalet sistematiği yok.

Tabiri caizse hayatımızı sökerek koparmaya çalışan bir güruh halinde ortalığı kasıp kavuruyorlar.

Bir kenti yıkmak “Kent ve Toplum yararına” adlandırılıyor ve toplum kesimlerine, sivil kumlara bu şekilde lanse ettiriliyorsa korkarım ki ortada kocaman bir yalanı örtbas etmek vardır.

Örtbas edilen sadece kent yıkımı değil. İnsanların hayat dairesindeki çocukluğu, gençliği, erişkinliği, emeği, kültürel yaşamıdır.

Şehrin tarihsel dokusu fersah fersah boğulup, bir santim dahi bırakılmıyorsa ve buna rağmen enkazın üstünden milliyetçi, faşist, sadist kareler sosyal medya aracılığı ile yayına servis ediliyorsa bu örtbas etmekten çok, yok sayma planına dönüşüyordur.

Bu aşağılık durum karşısında gözü kapalı kalmanın verdiği acı da başka bir ağrıya dönüşüyor insanda.

O fotoğraf çok şey düşündürüyor. Ama namussuzluğun meşrulaştırılması gayreti ve zorbalığın gövde gösterisi şeklindeki anlam öne çıkıyor.

Yine de “sev gitsin dünyayı” diyor biri.

Diğeri “Yıkılsın dünya” der gibi duruyor.

Hepsinden öte, ölü bir bedeni aç kedilerin kemirdiğini görüyor insan.

“Ciğeri beş para etmez dünya” deyiveriyor insan kendi kendime.

Nasıl bu kadar ayaklar altına aldın onuru?

Nefretin yesin seni!

Kininde boğul!

Bir insan, açılmış vücuduyla serpilmiş toprağa.

Ve savaşın aç bıraktığı kediler, doymaya çalışıyor etiyle.

Sevmek masallarda kalmış.

İnsan sade kafatası içinde bir ucubeye dönüşmüş.

Ondan vesile:

Şimdi ezberimdeki kenti gözü kapalı dolaşamayacağım. Örneğin mezarlığa giderken hangi yolu seçeceğimi kestiremeyeceğim. Bütün kent yıkık. Yollar kayıp. Evler yok.

“Kamu güvenliği” çocukluğumun yolunu kapatmış olacak.

Ve ben dedemin mezarına bilemediğim yollardan sorarak gideceğim.

Oyun oynadığım ömrümün ilk yıllarını kaybetmiş olacağım.

Deli Memed’in, Nurmîhemedin, Ehmedê Ecem’in, Sofi Siton’un, Mehmudê Qesab’ın, Mercan’ın, Mela Hısîn’ın, Babe’nin, Şoret’in, Evdîl Qefur’un, İsmail Simsar’ın, Gulê Çavşin’in, Haci Qerk’in, Azê’nın, Eyşe Xanım’ın, Aba’nın, Hısîn Qesab’ın, Reşit Çavuş’un, Xalıs Oral’ın, Şêko Fantezi’nin, Tehsildar Memed’in, Mıhemed Bahadır’ın, Rêfet Eslan’ın, Mıhemed Berber’ın, Neaman Ruvî’nin, Brahîm Kake’nin, Hısên Quto’nun, Mıhemed Avete’nin, Unês Gogê'nın Osman Cındar’ın, Piro’nun, Dırbaz’ın ve anımsayamayacağım kadar çok (ki o ailelerden özür diliyorum) ailenin evini göremeyeceğim.

Kamu güvenliğinin bana anımsattıkları bunlar.

Ve bu fotoğraflar ciğerime bu görüntüler kalbime hançer gibi saplandı. Hem de paslı hançer gibi.

Öldüm.

Ya da ölümüme zemin…

Damarlarımı koparmak nasıl bir güvenliktir anlayamadım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Sarı Arşivi