Kepenk askısı
Yüksekova hassas, baharları kavgalı ve ölümlü geçer.
Kışın soğuk, dondurucu, elektriksiz ve susuz olur genelde.
Ama tüm mevsimlerde durup dururken kepenk kapatırız, kimse anlamaz neden kapattığımızı ve pek çok zaman da bizde ne için kapattığımızı bilmeyiz.
Bizim bir derdimiz var galiba…
Ama derdimizi bilmiyoruz.
Halbuki susuz kalmak, elektriksiz kalmak çok normal bir şey değil. Sakın kepenk kapamamız bu normal dışılığa karşı tepki olmasın?
Ya da Kürt kimliğinin yani çoğunluğumuzun aidiyetinin kabul edilmemesine yönelik olmasın bu kepenk indirmemiz?
Lahana gibi yaprak yaprak kapanmamızın nedeni nedir Allah aşkınıza.
Kürt dili ve kültürünün yasaklar arasına alınmasıdır belki de bu sessizliğimizin asıl nedeni.
Konuşmuyoruz hiç.
Direk kepenk indiriyoruz.
Eve kapanıyoruz, camiye gidiyoruz, sokağa çıkıyoruz, gaz bombasından sızan gazı teneffüs ediyoruz, taş atıyoruz ve yoruluyoruz. Geceye kapanıyor sabah ediyoruz ve yeni gün de aynı şeyi tekrarlıyoruz.
Abartıyoruz galiba.
Biz siyaset kurumunun işini de yapıyoruz dağda çarpışanların da işini…
Galiba işgüzarız.
Üzerimize vazife olmayan şeyleri yapıyoruz.
Ve gaybana sözler gaybana cümleler türetip sitem ediyoruz…
Ve kendimizi dövüyoruz, hırsımızı kendimizden alıyoruz, yoruluyoruz, söyleniyoruz, çıplak sözler sarf ediyoruz…
Niye?
Niçin?
Sorular, sorular…
Çek, senet, kredi, sağlık sigortası primi, kira, elektrik, su, işçi sigortası primi, vergi, stopaj, aidat, tabela vergisi, imar vergisi, çevre sağlık vergisi ve saire ve saire…
Bakmakla mükellef olduğumuz çocuklar, diğer hane efratları da… Üniversite öğrencileri de bir başka özen ister…
Aslında aç kalmakta bir sorun,
Özgür olmamak gibi…
Yine de karıştırdığımız bir şey var… Kafamız karışık galiba.
Siyaset kurumu siyaset yapacak.
Esnaf esnaflığını… Tüccar ticaretini…
Belediye hizmet artıracak, kalite yaratacak…
Memur memurluğunu yapacak.
Alanında ihtisas ve örgütlenmeyi sağlayacak guruplar başarıya gider. Kendi işinde yoktan var etmeyi yakalar ve hedeflerini büyütürse kesimler o zaman özgürlüğü talep etmez, özgürlüğünü elde eder.
İşte bu çizgiyi yakalamak gerekir.
Aksi halde borç batağına saplanan esnaf ve tüccar sorun olmaya başlar, aslında bir parça da olsa hizmet üretirken birden hizmetten düşüp borçlarla birlikte bunalım dönemine girerse aynı zamanda tehlikeye dönüşür.
Onun için, kimden ne talep edeceğimizi bilmeliyiz.
Ve taleplerin makul ve mantık dairesinde olmasına dikkat etmeliyiz.
Sınırlı aynı zamanda sorumlu bir irade yükseltip şahlandıracaksak bu iş istediğimiz yarınları taşır bize… Yok, eğer sınırları zorlarsak, sorumluluklarımızı başka yerlere, kesimlere yükleyip kaçarsak, karmaşıklık, kararsızlık içinde debelenir dururuz…
Sorumluluklarımız kadar varız…
Bilgimiz kadar yaşarız…
Gücümüz kadar kavga ederiz…
İnancımız kadar da özgür oluruz…
Herkes ve kesim alanında yüksek bilgiye ulaşır, özgür iradeye kavuşursa, örgütlü birey olmayı başarırsa… Birlikte hayat ve mutlu yaşam kendiliğinden gelir.
Kepenk kapamakta ısrar, siyasette kabızlık olur. Yeni şeyler denemekte fayda var, bırakalım eski eskide kalsın…