Katar’ın Qeterası (1)
Katara (Qetara) Katar’ın başkenti Doha’da bir Kültür ve sanat köyü.
Yine 1950’li yılların Robert Koleji mezunu şeyhlerin (Kürtler Şeyhliği hep dinsel, kutsal bir aile ferdi olarak algılıyorlarsa da aslında Şeyh, Yaşlı, bilge anlamındadır) desteği ile birkaç gün önce bir haftalığına Hakkari ve Van’ın geleneksel el sanatlarının bir parçası olan Yöre kilimlerini sergileme amacı ile Katar’ın başkenti Doha’da bulunma fırsatı oluştu.
İstanbul’dan Doha’ya Katar havayolları uçağı ile dört saatte vardık. Alana yarı gece indiğimiz için etrafı görme imkanımız olmadı, otelimize ilk girişte bile Arap kültürü göze çarpıyordu.
Sergi yerimiz kent dışına yakın güzel bir yerde. İsmi Qatara Kültür ve sanat köyü.
Sabah kahvaltısından sonra sergimizi hazırlamak için bizim için hazırlanan araca binmek için otelin kapısından adımımı atar atmaz, adeta sıcak bir duvar ile karşı karşıya kalmıştım. Halbuki kahvaltıda salonu biraz serin görünce içimden sevinmiştim, burada hava serin diye. Yanıldığımı otelden çıkar çıkmaz anlamıştım. Şoförümüz bir Srilankalı ve ismi de Pisan’dı. Bir müddet yol aldıktan sonra bir taraftan binaların görkemini şaşkınlıkla izliyor bir taraftan da cadde ve sokakların insansızlığı şaşırtıyordu beni. Otelden Qatara köyüne kadar yedi insana rastlamıştım ve bu durumu merak ettiğimden yolda şoföre sormuştum. Şoför de “-Bu saatlerde çok sıcak olduğu için kimse pek dışarı çıkmaz burada hayat saat 4’ten sonra başlar” demişti. Ben de merakımdan arka koltukta oturduğum arabanın camını hafifçe indirmiştim yüzüme çarpan sıcak havadan da nasıl bir iklime geldiğimizi anlamıştım.
Aynı gün park halindeki araçların çalıştığını görünce de “Tabi, Petrol bolluğundan” demiştim ama uzun zamandır orda yaşayan bir arkadaş “-Petrol bolluğundan değil klimalardan dolayı çalıştırıyorlar, klimalar çalışmadı mı sıcaktan araçlara binilmiyor” demesi sıcak havanın derecesini anlamamız için yeterliydi.
Ertesi gün, sergi yerinin açılış saati olan 16’ya kadar etrafı dolaşmak için yakınımızdaki Vakıf çarşısını (Souk Vakıf) dolaşmaya çıktık. Sabah saatleri, ortalık çok tenha hemen hemen kimse yok gibi. Klasik geleneksel bir kervan çarşısı, her esnaftan, zanaatkardan oluşan bir çarşı. İşimize yarar pek bir şey bulamadığımızdan bol bol fotoğraf çekip ayrıldık çarşıdan.
Ama aynı akşam saat 22 sularında aynı çarşıya geldiğimizde gözlerimize inanamadık. Kalabalıktan iğne atsanız yere değmez misali oturup bir çay içebileceğiniz bir boş sandalye bulamıyorsunuz cadde ve sokaklarda. Araplar ailece sokaklardaki restoranlarda. Her sokakta bir sahne, sahnelerde oturmuş müzik gurupları ücretsiz konserler veriyor.
Nihayet saat 23.30 sularında boş üç sandalye bulup oturabilmiştik. Bu saatte de yemek faslı bitmiş nargile faslı başlamıştı, erkeği ve kadını ile hatta bazan çocuk denilebilecek gençlerin bile nargileyi bir fokurdatmaları vardı ki, sormayın gitsin. Esen hafif bir rüzgar parfüm kokuları ile nargile kokularını sizde ciğerlerinize çekmek zorunda kalıyorsunuz. Ama alkollü içkilerin yasak olduğu ülkede lüks otellerde pasaportunuzu göstererek içebiliyorsunuz. En lüks otellerde bile olsa sulu yemeklerin bile kadın erkek beş parmakla çatal kaşık kullanılmadan yenmesi sizi şaşırtır mı bilmem.
Daha ilk günden kadın ve erkeklerin çorapsız ve terlikle gezmesi dikkatimi çekmişti ki içimden sıcak ülke olduğu için yün e ve dolayısıyla bizim kilimlere rağbet etmeyecekleri düşüncesi oluştu ki, sergi sırasında sattığımız kilimleri hep katardaki Avrupalı ve Amerikalılar aldı.
Katar’ın başkenti Doha böyle bir yer…
DEVAM EDECEK…
Otelin girişinde ve sonraları her yerde fotoğraflarını birlikte gördüğümüz Baba Emir Şyh Hamad Bin Halife El Sani Ve Bugün Katarı yöneten oğlu Şeyh Tamim Bin Halife El Sani.
Otelin salonundan iki görüntü.
Otelin salonundaki stunların yanında her an alabileceğiniz MIRRA cezvesi hazır, Araplar mırradan bir iki yudum alıyor peşinden de bir iki hurma yiyorlardı. Ben de bizim güneydoğudaki mırradan sandım bir yudum alayım dedim, almaz olaydım, ağzımın tadını düzelteyim diye kaç hurma yediğimi bilmiyorum. Bir daha mırra tepsisine bile bakamadım, inanın.
Otelden çıkar çıkmaz bindiğimiz taksinin şoförü Simaen, Araplara benzemediği için sorduk, Sirilankalıymış, ismi de Pisan. Daha sonra öğreneceğiz ki, taksicilerin tamamı yabancı olduğu gibi Katarın nüfusunun yarısı yabancılardan oluşuyor.
Otelden çıkıp sergi yerimiz olan Katara kültür köyüne kadar gördüğüm manzaralar kadar yollarda ve caddelerde insan yokluğu şaşırtmıştı beni.
Sergimiz Karata Kültür köyünün 1. Kısmındaki bu binada saat 16.00-23.00 saatleri arsındaydı.
Sergi boyunca küçük bir tezgahta kilim dokuyan Kızımız Fatma Hakkari yöresinin orijinal kıyafetiyle ilgi odağıydı sergi boyunca.
Sabah saat 09.00 sularında hava ısınmadan Souk Vaqıf çarşısı ve etrafını görmek istedik. Sabah saat 09.00 ama bizim Ağustos ayının en sıcak günleri gibi yakıcı bir sıcaklık, duvar gölgeliklerine sığınıyoruz. Souk Vaqıf ve çevresi pırıl pırıl, her taraf bembeyaz. Aslında buraya beyaz çarşı demek gerekiyormuş. Ne ararsanız var ama buraya saat 14.00’ten sonra gelmemiz gerektiğini öğreniyoruz. Size seçiminde bile zorlandığım bu çarşıdan birkaç fotoğraf göstermekle yetiniyorum.
Souk bVaqıf Çarşısında Beyaz atlar sırtında bir disiplin içinde dolaşan atlı Polisler ve gölgelik bir yerde oturan Zabıtalar.
Çarşıda her türlü giyinişten insana rastlamak mümkündü. Bu tenhalıkta, Avrupalı turist kızlara dönüp bakan olmadığı gibi, Şortlu Arap erkeğinin yanındaki siyah çarşaflı bir kadını bile yadırgayan yok.
Bizim güneşten kaçıp duvarın gölgesine sığındığımızı gören eğri hançerli Arap erkeği halimize acımıştı ki bize içten bir selam verip el sallayıp geçip gitti.
Akşam gün batımı ile birlikte her kes yavaş yavaş dışarı çıkmaya başlıyor.
Sabah saatlerinde inle cinin top oynadığı, Souka Vaqıf çarşısı ve etrafındaki cadde ve sokaklara bu kez akşam saat 22.00 sularında gittiğimizde gözlerimize inanamamıştık. İğne atsanız yere düşmez misali kalabalıktan yürüyemiyorsunuz. Restoran ve kafelerde boş bir sandalye bulmak mümkün değil. Araplar ailece dışarıda, kimi yemekte, kimi alışverişte her taraf gündüz gibi.
Hemen hemen her caddede bir müzik şöleni var. Konserleri bizim Urfa-Diyarbakır tarzı Sahnedeki herkes oturur vaziyette, müzik ziyafetinden biz de büyük haz aldık.
Yemek faslından hemen sonra veya müzik dinleme sırasında erkekli, kadınlı, kızlı her kes nargilesini büyük bir zevkle fokurdatıyor.