Kaset-çalarcılar
17 Aralık 2013 tarihinde startı verilen yolsuzluk operasyonuyla başlayana AKP-Cemaat savaşı giderek toplumun gözleri önünde kasetler üzerindeki şantajlara dönüştü.
Beddualar ile başlayan ve uzun soluklu ortaklığı bitirmeye yönelik kasetlerin, ses kayıtlarının arkasındaki cemaati kızdıran dershaneler meselesi son bir hamleyle yasallaştırdı ve dershaneler bitiriliyor.
İki tarafın 12 yıla dayanan iktidar ortaklığı böylece bitti denebilir.
Bu minderde kimin beli yere düşer, kim galip gelir bilemem ama her zaman koltuktaki bir adım öndedir. Yani AKP dolayısıyla Tayyip Erdoğan önde gibi görünüyor.
Gülen okulları bu hareketin beyin grafiğidir, matematiğidir. Oradaki bir çözülme cemaate ciddi bir darbe olacaktır.
Kürt meselesindeki hantal ilerleyiş, oyalayıcı tavırdan anlaşılan da cemaatin, AKP önünde ciddi bir engel olduğudur. Yani Kürt meselesinde çözüm için AKP tek başına bir irade değilmiş. Doğal olarak iradede bağımlı olan bir iktidarın böylesi hayati bir meselede cesurca davranıp çözüm üretmesi beklenemezdi.
Ancak cemaat-AKP çatışmasının siyasi sonuçlarını bu şantaj kasetleri, beddualardan çok önümüzdeki yerel yönetimler seçim sonuçları belirleyecek gibi görünüyor.
Çıkar çatışmasının geldiği nokta bu…
Cemaat biz gecemizi gündüzümüze katıp yol almaya çalışırken siz bir gecede köşe oluyorsunuz deyip köprüleri attı.
Bir daha bu atılmış köprülerin tekrar kalkması, bir iyileşmenin olması beklenemez.
Fakat Türkiye halkları bu çatışmanın arasında ezildikçe eziliyor. Köylüsü, kentlisi, esnafı, entelektüeli, yazarı-çizeri, ithalatçısı-ihracatçısı ama her kes ve kesim oldukça zor bir virajda ve karamsar.
Ardı ardına yasalar, kanunlar, operasyonlar düzenleyen AKP iktidarı halka kocaman umutlar vaat etti ama sadece vaatlerde kaldı.
Evet Türkiye’nin hayati meselelerini tartışmaya açtı ama sadece tartışmaya açtı, şeytanın bile aklının eremeyeceği çözümsüzlüklere de imza attı. Örneğin Kürtçe X.Q.W harflerinin içinde geçtiği isimleri nüfus müdürlükleri kayıt yapma ya da yapmama arasında sıkışıp durmuş.
Demokrasiden dem vurup ortalığı kasıp kavuran mitinglerdeki, açılışlardaki söylemleriyle şarkılara-şiirlere yöneldiğini gördüğümüz Tayyip Erdoğan’ın demokrasisi sokakta polislerin eliyle insanları dövmek, eli silahlı-bıçaklı insanlara kadınları öldürtmekten başka ileri gidemedi.
Hal böyle olunca halka tutunma gücünü de yitirdi.
BDP dışında sağlam bir muhalefet olmayışı AKP’nin elinin güçlü olduğu tek yerdir. Bu günde hala bu güçlü argümanın ciddi faydalanıcısıdır.
Elbette ki çalınan çırpılanların ardındaki bu kasetlerin kayıt yapıcıları da doğru bir iş yapmış değiller. Çalma ve çırpmalara bu kadar hassas olan cemaatin tuttuğu arşiv tabi ki beraber yaptıkları işin bir gün çıkarlarına ters düşüp koza dönüşmesi üzerine oluşturulmuş
Yani yolsuzluklardan haberdarlar.
Şimdi bunlar vuruşunca elbette ki halk kazanacaktır. Çünkü Türkiye içini temizleyecektir belalardan.
Fakat bu vuruşmalar belikli ne AKP ye ne de Cemaate fayda sağlamayacak.
30 Mart sonrasını şimdiden okumak çok kolay görülmese de AKP’nin koltuk sayısında düşüşlerin olması muhtemeldir ancak bu düşüş onu sarsar mı sarsmaz mı bekleyip göreceğiz.
Türkiye halkları kendi eliyle seçtiği bu Kaset-çalarcıları kendi eliyle gönderecektir belki, belki de devam edin diyecektir.
Ancak her iki ihtimalde de Türkiye eski Türkiye olmayacaktır…
Ne dünya siyaseti ne de orta doğudaki değişim kodları Türkiye’nin bu durumundan el çekeceklerdir. Bakalım kendini masaya yatıran AKP ve Cemaat bu ameliyattan nasıl çıkacaklar…