Enver Özkahraman

Enver Özkahraman

KALO’nun Özlemi PINCAR

KALO’nun Özlemi PINCAR

1970"li yılların sonu, 1980"li yılların başındaki girişimlerimle, Mergezer"den Derêcafer"e veya Sat Geverok dağlarına kadar, bir bölümün korunması, Milli Park olması için mücadele verdiğim yıllarda en büyük hayalimdi...

Kültüre edilmiş buğday, nohut, fasulye gibi bitkiler ve hayvansal ürünler olmamaksızın, mesela Zap vadisinde, Tiyar deresinde, RUBAREŞİNDE veya Şemdinli civarında, yabandaki pıncarlarla yaşama yarışmaları düzenleme hayalleri…

Şayet başarabilip böyle bir yarışma imkanı bulabilseydim ben şahsen Rubareşin"de veya Tiyar deresinde tek başıma bir yıl kendimi yaşatabilme yarışmasına katılabilir ve başarabilmek için elimden gelen gayreti sarf ederdim.

O yıl başaramasaydım bile bir sonraki yıl tekrar yarışmaya katılırdım..

Bunu birkaç kez, senelik izinlerimde denedim. Bu yüzden, Geverok ile Sat dağlarında bir kez bayıldığımı da söyleyebilirim. Ama direndim, 40 günü tamamlayıp, senelik iznim bittiği için işimin başına dönmüştüm...

Her ne kadar uçkuna (rêvas) Kürt Muzu deniliyorsa da, bu pıncarlara meyve değil, sebze diyebilirmiyim bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa bunlar dağlarda, yaylalarda, plato ve düzlüklerde doğal ortamlarda ki arazilerde çift çubuk olmadan, çapa kazma gerekmeden, sulama ve hormon istemeden, bahardan bahara, yazdan yaza, bereketli topraklardan fışkıran, yaş veya kurutularak yenilebilen otların tamamına Kürtler PINCAR derler...

Kürtlerde otun, tarlanın, biçeneğin sahibi vardır. Ama pıncarın sahibi herkestir. Yeri nerede olursa olsun, hangi köyün sınırları veya mezranın yaylasında olursa olsun, onun sahibi herkestir ve o herkesindir, herkesin yiyeceğidir.

Van"dan bir Vanlı, Nebırnav yaylasına gelip istediği kadar, bir Çukurcalı Yüksekova"ya gelip dilediği kadar pıncar toplayabilir... Hangi köyün hudutları içinde olursa olsun pıncarın sahibi onu bulanındır, yani kısaca yabanındaki pıncar tüm Kürtlerindir.

Kürtlerde hep bir beklenti duygusu, bir kurtuluş beklentisidir baharlar.

Kürtlerde, atasözü gibi bir deyim vardır, belki yokluğu vurgular, belki de bahar müjdecisi bir deyim... İster bahar müjdesi bir deyim olsun, ister kıt demlerle dolu bir kışın bittiğinin müjdecisi olsun sıcak, doyumlu ve ümitli günleri dile getirir..

“KALO NEMİR BİHAR TÊ, PîRÊ NEMİR PİNCAR Tʔ[1]

Beş, altı ay hatta bazı dağ köylerinde yedi ay  süren, “buz u, kar”ı bol, soğuğu çok bir kış... Kalo(ihtiyar) aylardır içerdedir hep... Ocağın köşesinde veya sobanın yakınındaki minderde, bir yanı sıcak diğer yanı buz kesilircesine, kemikleri ve eklemleri sızım sızım sızlarken, sigara Kîsîk"inden (tütün torbası) sert mi sert içimli bir tütün dumanı ve her gün bir tepside önüne konan, hep kışlık  salamura, yazdan kurutulmuş şeylerle karnını doyurarak günlerini geçirmiş. Baharın ılık, ışık ve sıhhat dolu günlerini beklemek doğuda her ihtiyarın beklediği günlerdir.

Beroj (güneye bakan), çimli, pancarlı bir yamaçta yüzü koyun uzanıp sırtını güneşe vermek, her ihtiyarın tadamadığı, herkese nasip olmayan sıhhat dolu bir zaman. Pirê (nine) aylarca soğuktan ve ayazdan içeriye kilitlenmiş, dışarı çıkamıyor. Arasıra kızlar ve gelinlerle dizlerini tuta tuta ineklerin ahırına kadar gidip gelebilmiş, bazen de tandırın başına, tandır kürsüsünde  donduğunu sandığı dizlerini, iliklerinin buzunu çözmesi ve acılarının biraz dinmesi için torunlarıyla ayaklarını tandıra sallandırır. Baharın gelişi ile Pîrê (Nenê) elinde bir zixtik (zıhtık) ile alabildiğine özgür tüm kırlarda... Tüm yamaçlar onun... Sabah namazı ile evden çıkacak ahlaya puflaya, aha bu derede KARÎ var, şu yamaçta MENDÊ vardı, şu tepede  KERENG olur muydu diye, dolaşa dolaşa akşamı edecek.

Akşam mêzerinde, parzununda veya turikinde topladığı pıncarları gelinin veya kızının önüne dökecek, “hadi ayıklayın”...

Akşama Kalo"ya (dedo) yumurtalısını yapın demek mutluluğuna erişecek, eteklerini toprak ve çöplerden silkeledikten sonra yavaş yavaş kalonun yanına gidip;

“-Gelinler sana ne yedirdiler?”diye soracak.

Kalo, gelinlerden hoşnut olmasada sesini çıkarmıyacak. Pire, anladım gibi başını sallayacak... Kalo kaç keklik sesi duyduğunu, dağ keçisi izine rastlayıp rastlamadığını soracak ve peşinden de derinden uzun uzun “ahh” çekecek.

Duymuştum yıllar öncesinden... Beytüşşebap Hakkari İline bağlı iken birileri Beytüşşebap"taki bir(mamxuran) ağaya;

“-Benim elemanlarım aç kaldığında kurbağa ve yılan yiyebiliyor.” diyecek olmuş, ağa bıyık altından gülerek,

“-Efendim o da bir şey mi? Bizimkiler otlarla büyümüşler, şimdi de gevenlerle yaşıyorlar”demiş.

Doğu Anadolu"da coğrafik yapının insan yapısı, insanın karakteristik değişkeleri  üstündeki etkisi gibi bitkiler üstündeki etkisi de inkar edilemez. Mezopotamya"nın platosu üç bin ile 3500 mt. yükseklikte, onlarca dağın bulunduğu, bu dağların doruklarından, vadi tabalarından, platolarına kadar çok çeşitlilik gösteren bitki örtüsü içinde yüzlerce endemik ve ancak bu yöre coğrafyasında bulunabilen çok çeşitli bitki, çiçek türü bulunmaktadır.

Yörede bu bitkiler içinde çiğ veya pişirilerek yenilebilen otlara, yüzyıllardır PINCAR denildiğini biliyoruz. Bu bakir doğada özgürce yaşayan ve bugüne kadar özgürlüğünden edilip ehlileştirilemeyen (raiyatlaştırılamayan)dağlıların... Dağlarında, Mezopotamya platosunda onlarla birlikte, onların ayakları dibinde, yüzyıllardır yenilebilinir, şifalı, faydalı yüzlerce bitki bugüne kadar kültüre edilemedi.

Ama hala her yıl yörede Türkçe isimlerini bilmediğim, yüzlerce ton, evet yüzlerce ton pıncar... Mendê, Sîyabo, Karî, Qurad, Stêrik(gulık), Hingedan, Tirşik, Sping, Hespist, Cax, Sîrmo, Sîrîk, Catirk, Pung(yarpuz), Rihan(reyhan), Xencelîsk, Soê, Tolik, Kîvart, Kemê, Gezing(ısırgan), Pîvok, Pîpînî(pırpar), Kuzrok(gozer), Hindiriş, Rêvas, Bermexînk, Çevir, Kulundok, Sêbisk, Tusî, Soryaz, Qaşim, Pûz, Tîjtîjok, Lûş, Bîk, Çorî, Qulîtk, Helizaşîrîn, Pelîmok, Sode, Marco, Kengir, Birîndarok, Hingije, Alûşk, Çorîn, Xitik, Pîvazok, Hîyarok, Sîyanok, Kermex, Nêrbent, Pêqelaçik, Gulbizınok ve Baxoxe toplanır karın doyumluğu için...

Kimi tarla kenarlarında, kimi eriyen karların (kevi"lerin)içinden, kimi kuzeydeki kumluk ve çok esintili yamaçlarda  boy verir... Kiminin yeni filizi, kiminin yaprağı, kimi gövdesiyle, kimi de köküyle taze taze yenir. Kimi bir kız saçı örüğü gibi örülerek karaçadırın direklerine asılarak, kışın tüketilmek üzere kurutulur... Kimi günlük cacıkta mis gibi kokar, kimileri ise otlu peynire apayrı bir koku, bir tat katar... Kimi üzerine kırılan iki yumurta ile misafire tadına doyulmaz bir ikrama dönüşür. Kimisi haşare kovar, kimisi ise derin yaraları bile iki gün içinde dümdüz eder.

İşte bu günlerde mêzerini, parzununu veya çuvalını kapan dağlara, tepelere, derelere  koşar. Hiçbir kuruş, hiçbir metelik vermeden, hiçbir sınır tanımadan, insanlar, bilhassa kadınlar ellerinde çuvalları ile atarlar kendilerini özgürce kırlara, türkülerle GOVEND"lerle, toplarlar toplayabildikleri kadar pancarı. Çünkü sahibi yok pıncarların... Kimileri günlük yemeklik ihtiyacı için, kimileri kışlık ihtiyacı için, kimileri de pıncarlarını kente götürüp, köyden göçerek şehre yerleşmiş eski köylülere satarak birkaç kuruş kazanma imkanı bulmaktadırlar pıncarcılar. Hem düne kadar yörede para ile alınması ve satılması çok ayıpsanan Allah"ın  PINCARI.

Şehirdeki dosta, akrabaya çok ünlü bir baklava ve çikolatadan daha makbul bir hediyelik. Bazen otobüslerin emanet bagajlarında Ankara, İzmir, İstanbul gibi kentlerdeki dostlara da gönderildiği görülür. Hem bugün köyden göçle birlikte işsizler için bir geçim kaynağı, ama bence en önemlisi de, göç yolu ile şehirlerin kenar mahallelerine gelip yerleşen ve evlerinden veya sokaklarından aylarca başka bir yere çıkamayan, dağlar ve kırlardaki PINCAR gezisi, bu "eski köylü kadınları ve kızları" için birkaç günlük tarifi mümkün olmayan, doğayla özlem giderme gezisi ve kent yaşamına alışmayanlar için tarifi yapılamayan bir ÖZGÜRLÜK duygusu vesilesidir...

* 1- Dede ölme bahar geliyor, nine ölme pancar geliyor.
Fotolar: Enver Özkahraman
Düzenleme: Erkan Çapraz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Enver Özkahraman Arşivi

Medo

03 Ocak 2021 Pazar 13:18