Haybemdeki masallar: Akpil İnsanlar
Bir varmış bir yokmuş şimdiki modern zaman içerisinde, tek bayrak, tek millet ve milli birlikler içersinde kendi vatandaşıyla savaşan bir devlet, bir de o devletin çok kurnaz bir padişahı varmış.
Bu devlet, kurulalı beri kendi halkım dediği birçok milleti yok etmiş.
Padişah da öyle akıllıymış, öyle kurnazmış ki onun oyununa gelmeyen kalmamış.
Diğer milletlerin ortadan kalkmasıyla ülkede sadece iki millet kalmış. Bu iki milletten de sayıca çoğunlukta olan ve gücü elinde tutan, kardeşim dediği zayıf milleti yok etmek için yıllardan beridir savaşıyormuş.
O ülke Dünya’da elektriğin, suyun ve petrolün en bol olduğu ve en pahalı olduğu yermiş.
Yani iç savaş yüzünden her şey ateş pahasınaymış ve memleketin % 90’ı yoksulluk içinde yaşıyormuş.
Ama bu savaş sayesinde şatafat içerisinde yaşayan yönetenlerin dünyanın zengin ülkelerinde bol bol yatırımları varmış. Hatta çocuklarını dahi oralarda çok yüksek paralarla okutuyorlarmış.
Hani bir filozof demişti ya ‘savaşı zenginler çıkarır, fakirler devam ettirir; fakat işbirlikçiler ve hainler belirler ya da sonuçlandırır’ işte aynen öyle olmuş.
Sonra savaş öyle bir hal almış ki artık ülkenin tüm insanları bıkmış.
Kurnaz padişah da eskiden edindiği tecrübeyle bu kardeşim dedikleri ve her şeyi yasaklanmış zayıf milletin kafasını karıştırmak, onları birbirine düşürmek; liderlerini ve büyüklerini boşa çıkarmak için yeni bir oyun başlatmış.
Ve böylece padişah, memlekette ne kadar akil geçinen fakat nakil olan insan varsa onları bir araya toplamış.
Örneğin sorunun temelini oluşturan Hakkari diyarından beş insaflı kişinin dahi onayını alamayacak olan Muhsin ve muhlis kişileri halkın akılmendleri olarak seçmiş.
Bu pek aklıselim olmayan ve halkın da itibarını pek kazanamamış kişilerin arasına Tebaa’nın gözünü boyamak için de Baskın bir Oranla Kadir ve inanılır, Genc ve bay olan birkaç saf ve saygın kişiyi de katmış.
Akıl danışılması gereken bu, memleketin nakil insanları ilk aklı Padişahtan alıp sonra da akpil enerjiyi depolayarak Tebaa’nın arasına inmişler.
Ak bir ampulden üretilen ve akpak bir enerji ile çalışan bu zatı şahaneleri, kurnaz padişahın bir dahaki seçimi daha güçlü kazanması ve başka emellerini gerçekleştirmesi için memleketi uyutmaya ve oyalamaya başlamışlar.
Tebaa’yı meydanlara toplayıp güzel türküler, şarkılar söylemişler, romantik şiirler okumuşlar. Kardeşlik masalları anlatmışlar ta ki padişah tahtını daha da güçlendirene kadar.
İşin tuhafı bunları uyaracak birileri de çıkmamış. Yani, kimse onlara; ya hu ‘aklı olan akillikten hemen kaçar da insanlara maskara olmaz. Çünkü padişah sizi vitrinde gösterip halkı oyalamaya çalışıyor’ dememiş.
Zaten bu akpil insanlar birkaçı dışında toplumun büyük bir kesimi tarafından pek desteklenen zatlar değilmiş.
Bu oyun epey bir zaman sürmüş. Sonra Padişah muradına ermiş ve tahtına daha da güçlü bir şekilde kenetlenmiş.
Akil olarak tanıtılanların da asıl yüzü ortaya çıkmış, akpil oldukları anlaşılmış ve toplumun maskarası olmuşlar. Ama artık iş işten geçmiş.
Gerçi birçoğu zaten önceden toplumun maskarasıymış; ama olan saf enerji ile çalışan safsaygın kişilere olmuş.
Çözüm bekleyen iki milletin kavgası ise daha da içinden çıkılmaz olmuş. Yani önce sahte projelerle ve barış havalarıyla insanlar umutlandırılmış. Umutlar boş çıkınca da hayal kırıklığına uğrayan taraflar birbirlerinden daha çok nefret etmeye başlamış.
Ve kavga, dövüş eskisinden daha ağır olarak geri gelmiş. Masalımız da burada bitmemiş…