Düz ovada her şey hizaya
Hatırlarsınız Silopi gelişlerini ve bir kaşık suda nasıl fırtınalar koparıldığını. Türklerin hassasiyetleri vardı o sıralar. Gelen gurup bu hassasiyeti kaşımıştı.
Sonra iklim değişti.
Ama o sıralar şiddeti bitirip gelin ve düz ovada siyasete katılın hatta yaşama angaje olun söylemleri ağızdan ağza dolaşıyor ve en çok da bu söylem en baştakilerce kullanılıyordu. Gelen gurup da yaşama karışmak üzere gelmişti, bir iyi niyet nişanesiydi.
Ama olmadı.
İyi niyet nişanesi otobüs üstünde zafer işaretlerine takıldı ve Kürtlerin yöresel giysileriyle birlikte kaybolup gitti.
Hani onlar yöresel elbise giymeyip Grand tuvaletle çıksalardı otobüsün üstüne ve zafer işareti yapmasalardı da bu işin sonu böyle olurdu diye düşünüyorum çünkü düz ovada siyaset yapmaya kalksa Kürtler iktidara kadar giderler.
Yani insan egosunun tahammül sınırları vardır, bu anlamda bakıldığında Türk egosu Kürtlerin siyaset yapmasına razı görünmüyor görünmezde. Çünkü Kürtlerin kafası ne kadar karıştırılır, ne kadar başka yönlere dikkatleri çekilirse o kadar zaman kazanılır.
Mesela 87 yıllık ülke geleneğinde bakınız Kürtler hep bir isyan halindedirler. Dağlara çekilip silah kuşanmışlardır. Dağlara çekilip yaşamaya çalışmışlardır.
Tabi siyasetin içinde olanları da vardır.
Kendi ölüsünü tanımayan, kendi kimliğini söylerken ef füf eden, Kürtlüğünden utananlar ve de korkutulanlar.
Yıllar önce Kadir İnanır’ın başrolünü oynadığı “İsyan” isimli bir filmini izlemiştim. Suriye sınırına komşu Kürt illerinde geçmişti filmin öyküsü. Mayın tarlasında geçerken mayına çarpan bir Kürdün başına toplanmış bir gurup köylüye teşir edilen bu kaçakçının oğlu babasını sahiplenememişti. Oradaki jandarma komutanına bu benim babam diyememişti. Dese 'bu benim babam' diye maazallah onun da sonu öyle olurdu. Babası gözleri önünde ama "bu benim babam" diyemeyen Kürtlerin hassasiyeti yoktu çünkü. Evet o bir filimdi ama gerçeğin tam merkezinden kopup gelmişti.
İşte orada korkutulan ve sindirilen Kürtler gibi olursan, devlete biat edersen istediğin yere gelip siyaset yapabilirsin. Devlet denen oluşumun doğru dürüst işlemesi için fikir telaki eden Kürtler siyaset yapamaz.
Düz ovada koparılmış o fırtınadan sonra bir türlü dinmeyen ve hala süren süreç iyileşeceğine giderek kangrene dönüşüyor.
Tamam, PKK ateşkesi bozdu. Dolayısıyla savaşı tırmandırdı. Diyelim ki PKK olmasaydı devlet Kürt meselesinde çözümü yaratacaktı. Yani bütün gücüyle sınırların ötesine geçti diyelim ve bir tek eylem yapmadı. Devlet yıllar önce, yani PKK'den önce sürgüne gönderdiği Kemal Burkay ile mi barışını sağlayacak? Çözümü onunla mı gerçekleştirecek?
Büyük olasılıkla sürgün ettiği bu zatla barış imkânı mümkün görülmüyor.
Bana hiçbir ihtimal kalmamış gibi geliyor.
Çünkü üstüne Kürt kokusu sinen herkesi neredeyse gözaltına alıyor, tutukluyor ve bu tutukluluk uzadıkça uzuyor.
Yani PKK ile yok.
ÖCALAN'la yok.
BDP ile yok.
Sendikacılarla yok.
Avukatlarla yok.
Taş atan çocuklarla yok.
Alevilerle yok.
Öğrencilerle yok.
Her gün vurulduğuna göre bir tanesi öyle görünüyor ki kadınlarla da yok.
Kürtlere "gelin siyaset yapın düz ovada" demek ne kadar havada kalıyor böylece. Düşünüyorum, bunlar yani tutuklananlardan sonra siyaset yapacak kim kaldı?
Mele’lerle siyaset laiklik ilkesine ters.
Yani o Mısırda nasihat edilen kitleye laiklik iyi bir şey denilen kavram din ile devlet işlerini birbirinden ayırıyor.
Hayır, Allah aşkınıza düz ovada siyaset yapacak kim kaldı ki?
Tamam, bu iktidar yani AKP iktidarı parayı iyi yönlendiriyor. İyi örgütleniyor. İnsanları rüzgârına takıyor. Babalanıyor. İslam ülkelerinin rol modeli…
Ama bu ülkeyi kurtarmaya yetmiyor ki.
Cemaatin abileri ve ablaları kalıyor geriye. Fetullah efendinin çözüm ilkesi kalıyor bir geriye.
Oda ağlamak mı dersin?
Yıllardır ağlayan Kürtlere bir ağlamak kalıyor geriye anlayacağınız.