Devlet dozu polis
Son zamanlarda, evvel zamanları “misliyle” geçen bir polis şiddeti keyfiyetinin doz artışına tanık oluyor Türkiye.
Hakkari özellikle de Yüksekova ilçesi bu şiddete biraz daha fazla tabi kalıyor.
Yol boyunda araçları durdurup, üst araması yapmaktan tutun da zırhlı araçlardan depolar dolusu su sıkmaya kadar..
Daha çok özel giyimli ve silah-kurşun donanımlı polis örnekleri görülüyor çarşı merkezinde.
Küçücük bir çarşıda son teknolojik silahlar taşıyarak gezinmelerin güvenlik gerekçeli olmadığı daha çok yitirilen prestijin geri alımına yönelik bir durummuş gibi görünüyor.
O kadar havalı bir meslektir ki polislik, çocuklara dahi sorduğunuzda büyüyünce polis olmak istediklerini haykırırlar.
Polisliğin o çocuklarca isteniyor olması ilimle-bilimle ilgili değil, kaba kuvvet, silah otoritesi, güç gösterisine yönelik Türkiye toplumu bilinçaltı vakasıdır. Hatta Türkiye etrafındaki diğer komşu ülkelerde de bu vakanın var olduğunu bilmekteyiz.
Devlet, zihnindeki güvenliği kendini korumaya yönelik aldığı için. Koruduğunu sandığı halka saldırmayı sıradan bir şeymiş gibi görebiliyor.
Doğal olarak, o devletin mantalitesiyle eğitilen kolluk kuvvetleri ve bu sınıf polislere sağlanan olanaklar da, devleti koru denmiştir.
Ancak burada polis kendini, ailesini, ülkesini, bayrağını savunduğunu sanır.
Bir gün dayak atacak kimse kalmadığında kendine yöneleceğini anlamaz.
Oysa yakın bir geçmişte, cezaevleri dolusu Kürt siyasetçi ve insan hakları savunucusu yakalandıktan sonra devletin verdiği dozla birlikte mesai yaptığı arkadaşlarını gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına aldıklarını göremediler mesela.
Yakalayan polise göre suçluydu arkadaşları.
Peki, o arkadaşları mesai içinde atıflı suçu işlerken neden müdahale etme gereği duymadılar?
Çünkü devlet henüz o dozda dürtü vermemişti.
Eğer polisin söz konusu güvenliği “vatan, millet, bayrak” için aldığını düşünürsek aslında görevleri başındayken suç işleyen polis arkadaşlarını o anda yakalamaları bir görev icabı olmaz mıydı?
Ama her ne hikmetse bu iş boru sesi duyulduktan sonra yapılıyor.
Boru sesinin arkasındaki nefes ise sistem olarak algılanır.
Devlet olarak algılanır.
Devlette toplumda yaşayan bireylerin oluşturduğu mekanizma olarak tanıtılır.
Şimdi geldik yakın geçmişte savrulan küfürlere, marşlı-sirenli zırhlı araç konvoylarına, tazyikli su sıkmalara ve en son avukatlara uygulanan darplı zamanlara.
Bu davranışlar evvel zamanlarda yok muydu?
Polis var olduğundan beridir var…
Peki, nasıl yorumlanır bu davranışlar, bu davranışlara götüren sebepler nelerdir?
Bir kere her şeyden önce; devlet aklı, polise “senin ve ailenin can güvenliğini almak için” özel korunan ve senin meslektaşlarından oluşan evlere-konutlara yerleştiriyorum mesajını vererek onları kendine biat etmeye hazırladı.
Özel korunaklı karakollar yaptı, istinat duvarları üç insan boyunu aştı.
Marka marka zırhlı araçlarla getirip götürdü.
Hangi silah daha fazla insan öldürür ise o silahı polisin eline verdi.
Kurşungeçirmez yelekler geçirdi üstlerine, çeşit çeşit tabancalar taktı bellerine.
Yani devlet, halka bu polisler sizi döver dedi,
Polise de sen vatanın bekçisisin diyerek, ölmeye ve öldürmeye ayarladı.
İşte Yüksekova da ki son görüntüler ayar düşmesidir, doz yüklemesidir.
Doğanın mevsimler boyu çalışıp birkaç günlük sisli günü yaratmasına karşın; polis, beş dakikada binlerce kapsüllük fişeği patlatarak yaratır o sisi. Üstüne üstlük ciğerlere işleyecek kadar kokuyla birlikte.
Neymiş? kamu güvenliği!
Devletin başından gelen mesajları harfiyen yerine getirmektir avukatları darp etmek.
Memur, mühendis, esnaf, işçi, entelektüel, muhafazakar, dindar, kadın, erkek, çocuk topyekun potansiyel suçlu.
İster devletin uşağı, ister devletin sempatizanı, ister devletin karşısında ol hepsi dövülmek için aday adayı.
Ama önce potansiyel muhalifleri (tıpkı avukatlar gibi) dövmekle başlamış oldular.
Bir tek polis bir seslendirme cihazından küfür ederse koskoca bir halka ve devlet aklı onu frenlemezse olacağı budur.
Polis elinden gelen ne varsa yapar hatta elinden gelmeyene de teşebbüs eder.
Takır takır işleyen devlet aklına takır takır uyan bir polis gerçeği var Yüksekova’da.
Hani bu yapmadıkları şey değildi ama dozu arttırıp topyekun halkı huylandırmaktır dertleri.
Ama bilinmelidir ki; korkutarak, döverek, tehdit ederek varacakları nokta yenilgidir.
Çünkü halk şunu diyecektir size;
İnsanları gömüyorlardı, biz toprakla böyle tanıştık.