İrfan Sarı

İrfan Sarı

Bir anlatabilse derdini devlet

Bir anlatabilse derdini devlet

Görünen o ki; Özellikle 2013 nevrozunda Öcalan’ın mektubundan sonraki süreci savaş hazırlıklarına ayırmış iktidar.

7 Haziran seçimlerinde Kürtlerin açık beyan tavrını demokrasiye ve özgürlüğe evirmesi korkunç bir korku yaratmış olunca, önce mızıkçılık sonra da savaş pratiğini başlatmış oldular.

Doğal olarak 1 Kasım seçim diktası gerçekleşti.

Bir başka anlamı da şudur; Cumhuriyet rejiminin Kürtleri her daim potansiyel muhalefet ya da ayrılıkçı olarak görüyor olmasıdır.

O yüzden bir yandan savaşa hazırlanıp bir yandan da barışı vurgulamak ancak iki yıl sürdü.

Er geç ortaya çıkacaktı zaten.

Statükocu devlet geleneği Kürtlerle müzakere edecek kıvama gelmemiş olacak ki Türkiye halklarının koskoca 13 yılını iktidarıyla geçiren gelenekte o kavşağa gelip durdu.

Kürtler, anadilleriyle eğitim ve öğretim dedi, tutuklandı.

Kürt kimliği dedi, Sürüldü.

Barış, müzakere dedi, öldürüldü.

Aş-ekmek dedi, biat et dendi.

Kaçağa gitti, savaş uçağıyla bombalandı.

Türkçe öğrenmediği için, dövüldü.

Atası babası zincire vuruldu.

Camisi yıkıldı.

Kadın, erkek, çocuk demeden, gereken yapıldı.

“Şaki” oldu, “kart-kurt” oldu, “terörist” oldu.

Tabiri caizse, derisi yüzüldü.

Cenazesi yerde sürüklendi.

Kafası gövdesinden koparılıp resmedildi.

Küfredildi.

Olmadı. Bi türlü olmadı vatandaş.

Temsilcisini seçip meclise gönderdi yine olmadı. Yaka paça meclisten indirilip ceza evine gönderildi.

Yeniden seçti, yeniden gönderildi, bombalandı.

Raf raf dosyalar dava açıldı.

Şehrin göbeğinde mebusu katledildi, katili bulunmadı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hala Kürtlerden ne istediğini de tüm bunlara rağmen söylemedi.

Cizre’de 10 yaşında katledilen çocuk dondurucuya bırakıldı.

3 çocuk annesine 8 kurşun sıkıldı.

Diyarbakır’ın meydanında baro başkanına suikast tertip edildi.

Camisi yakıldı.

Sıkıyönetimlerle şehirlere korku salındı.

Özel güvenlik bölgesi olmayan yer kalmadı.

Her şehrin nüfus oranında asker-polis-özel birimler yerleştirildi.

Her tepeye bir karakol inşa edildi.

Adım başı kimlik yoklaması yapıldı.

Seçimler tazelendi, 13 Yıllık iktidar, iktidarını dört yıl daha uzattı ama Kürtlerden ne istendiği bir türlü söylenmedi.

Hep “terörist” hep “şaki” hep “bölücü”

Sekiz sütuna manşetler devlet paketleriyle çıkıyor, televizyonlar kelimesi kelimesine aynı propaganda diliyle yayın akışını sürdürüyor.

Nedir devletin Kürtlerden talebi bir öğrenebilsek, belki bir çözüm yolunu buluruz.

Hani belki diyorum!

Hendeklere takılmadan, fikirlere asılmadan derdini anlatabilse derdini…

Çocuk gibi mızıkçılık yapmazsa…

Bir hal yolu bulunur.

Artık çocuklar ölmez o zaman. “ Baba, üstüme örttüğün battaniyeyi kurşun delmez değimli” diye söylenmez.

Çocukluğunu yaşar.

Şehirler top atışları altında kalmaz belki.

Bir anlatsa derdini devlet. Kürtlere karşı nefretinin bilinçaltını..

Bir anlatsa diyorum, barıştan niçin korktuğunu?

Bir anlatsa tüm komşularıyla neden sorunlu olduğunu?

O zaman belki Kürtler; evlerini barklarını yıkılırken, yakılırken, bombalanırken görmez.

O zaman belki anlaşılır; “Fırtınanın şiddeti ne olursa olsun martı sevdiği denizden asla vazgeçmez”

Bir anlatabilse derdini devlet..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İrfan Sarı Arşivi