İrfan Sarı

İrfan Sarı

Acısu, Katerina ve Funda

Acısu, Katerina ve Funda

“Bir başkadır benim memleketim”

 

Yol endüstrisi akademik olarak hayli mesafe kat etti. Ama biz hala şose yollardan sevdiklerimize kâh esneyip kâh gürleyip gitmeye devam ediyoruz. Yani bu ayıp ile uzay çağını aşkın çağda yaşamakta varmış. Neyse…

 

Eğer aracımız bir karakola çekilmemiş ve didik didik aranmamış olsaydı, muhtemelen gün daha çok erkenken varacaktık şehre.

 

Gürgen ve çam ağaçlarının arasından süzen ışıklar, aracın camına ışıyıp yansıyorken yamaçların ufkuna, bizde bu delirmiş coğrafyanın içinde doğa harikasına ağzı açık bir şekilde kilitleniyoruz. Çok kurnaz bir doğa haritası görmelerimize geliyordu, vardığımız yerde; kendini sevdiren, kendisine çeken bir enerjisi vardı.

 

Yolun her iki yamacına asıla asıla giderken bir masalı andıran rüyada gibiydik.

 

Yüksek yerleşim biriminin arasından geçen derenin toprağı duvar ustası gibi biçimlemesi bir kenara derenin etrafına yuva kuran ağaçların ormanlığı bildik doğa arzumuzu kamçılıyordu. Hep bir ağızdan konuşuyor olduk çünkü. Allah u Ekber dağlarının eteklerine kurulan bu şehrin görüntüsüne hayranlık sözlerimiz karışıyordu anlayacağınız.

 

Sonra şehre şaşkın bakışlarla merhaba diyoruz.

 

Bu şehir ilk bakışta yeşilin arasına sığınmış Rus mimarisinin izlerini sunuyordu. Ama yoksul ve onurlu teneke evlerin arasındaki yaşamın izleri çok bizdendi bunu rahatlıkla söylemeliyim.

 

Belki kış olimpiyatlarının yapıldığı kentlerde olmayan/olamayacak kadar bizden bir yaşamın fotoğrafları bir bir çarpıyordu gözlerimize. Bu görsel şölen karşısında yuttuğumuz küçük dilimizle bir öğrenci evine misafir oluyoruz.

 

Sıkıştırılmış merdivenli bir apartmanın dar basamaklarından yukarı çıkınca Rus mimarisinin yanı başında yapılan bu yapının ilkelliğine/bananeliğine hırslanmıyor değiliz. Ama merdivenlerin bittiği yerde bizi bekleyen o gülen yüzleri, küçük yüreklerindeki gönül kasırlarını önümüze seren çocukların elektriği ile kendimize geliyoruz.

 

Zaman zaman şose zaman zaman patikayı andıran yolun yırtılan asfaltının yakıcı yorgunluğuna ilaç gibi sunulan çay tümden can veriyor bize.

 

Akşamüstü karanlığı çökmeden şehirle tanışalım diye çıkıyoruz evden.

 

Vadinin ortasında akan suyun bir kıyısına yapılmış olan çeşmenin başına vardığımızda şaşkınlığımız bir kat daha artıyor. Bir çeşmenin üç kurnasından üç ayrı tat var. Sağ kurnadan acısu, orta kurnadan daha az acısu ve sol kurnadan tatlısuyu tadıyoruz. İlk bakışta inanmayacağımız bu durumu tattıktan sonra akıl yormaya çalışıyoruz. Ama ne yalan söyleyeyim varamadım bunun sırrına.

 

Şehre girince ki bitki dokusu burada daha bir enteresanlaşmıştı. Şimdi bu vadinin bir yamacı ormanlık bir yamacıda çırılçıplaktı.

 

Ormanlık yamacın bir alanına yapılan Katerina Köşkü, tarihe çivi kullanılmadan ahşaptan yapılan ilk olarak geçer. Sanırım hala da ilktir. Köşkün kurulduğu yamaç yemyeşildi ve muhtemelen güneybatı rüzgârlarının sık uğradığı bir yerdi.

 

Bu şehrin akşamına geldiğimizde ışıklar ve ışıklar altında dağ evi mimarisindeki bir otelin yemek salonunda otuz üç gencin hayata atılacağı anlara tanıklık yapıyoruz sonra. Her biri kelebek hafifliğinde ve puma atikliğinde dolanıyor salonu. Gösteriler, müzik, beraber geçirilmiş hayattan kareler derken keplerin fırlatıldığı canlılık, mutluluğun ifadesi oluyordu tek başına.

 

Cesur, samimi, heyecanlı bir akşamın geceye uzandığı yerde hardal sarısı rengiyle bir ceylan misafirimiz oluyor. Öyle titrek ve öyle alımlı ki heyecanını saklamak için hiçbir çaba içinde değil.

 

Sade bir ceylan...

 

Tanıyoruz… Seviyoruz…

 

Ve bunları tek tek yüreklerinden öperek ayrılıyoruz oradan.

 

Ay dolunay, biz dolu. Vuruyoruz vadinin aşağısına doğru kafamızı; gece bir şarkı söyler biz bir başka şarkı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum
  • murat / 12 Haziran 2009 Cuma 07:10

    bu irfan sarı nereye bakıyor yazılarında hep onu düşünmüşümdür yukarılarda ne var gibi istikbal göklerdedir gibi

    Yanıtla (0) (0)
  • CESUR TAY / 12 Haziran 2009 Cuma 09:38

    Gerçekten sizi kutlarım sizin gibi değerli bir insanı övmek isti yorum siz övmeye laik imsansınız sizin gibi idüşünen olsaydı belki biz farklı bir konumda olurduk sizi kutlar vde sonsuz saygılarımı ileti yorum irfan abi

    Yanıtla (0) (0)
  • baran koca / 12 Haziran 2009 Cuma 15:46

    İlginç bir yazı...

    Yanıtla (0) (0)
  • geylani / 12 Haziran 2009 Cuma 18:27

    o güler yüzlü çocuklar senle tanışmanın gururuyla bi adım daha attı hayata senle geçen 7 saat diliminde küçücük sayfasına çok değerli şeyler ekledi her şey için teşekkürler,senle tanışmak güzeldi İRFAN ABİ...

    Yanıtla (0) (0)
  • SEFER KARABAĞ / 12 Haziran 2009 Cuma 21:12

    YAZDIKLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM. SİZLERİ TEKRAR MİSAFİR ETMEK İÇİN SARIKAMIŞA BEKLİYORUZ. SAYGILAR...

    Yanıtla (0) (0)
  • kenan ören / 12 Haziran 2009 Cuma 21:19

    abi tebrik ederim kayıp bir kentin içindeki güzellikleri ve içinde masum bir güzelliği olan fundayı yeryüzüne çıkarmışsın makalen harika olmuş tekrar tekrar tebrik ederim...

    Yanıtla (0) (0)
  • karxezal.. / 12 Haziran 2009 Cuma 17:37

    evet sarım hep yükseklere bakar ,çünkü o yükseklerin şairidir...bir başkadır benim sarım...onun gibi biri yerlere bakamaz onun aradıgı yerde degil göklerdedir...kendiside yüksekler kadar mavidir ,güneş kadar sıcaktır ve bir bulut kadar tertemizdir...bunu anlamak için onu yaşamak lazım....

    Yanıtla (0) (0)
  • bayram ören / 12 Haziran 2009 Cuma 18:01

    valla eniştecim ne yazsam içimdekileri dökemem sonsuz kez teşekkür ederim senin gibi birinin hayatımızda olması çok buyuk bir şans ve çok mutluyum akrabam oldugun için kendimi degerli hissediyorum teşekkür ederim

    Yanıtla (0) (0)
  • funda beştaş / 12 Haziran 2009 Cuma 18:03

    çok teşekkür ederim irfan abi çok güzel bi yazı ilk defa böyle güzel bi yazının içindeyim tekrar çok teşekkür ederim ailenize çok slm

    Yanıtla (0) (0)
  • GULGEVER / 12 Haziran 2009 Cuma 21:29

    Xwinavê girtî nesrînê
    cemed cêbu li sewlînê
    girya me tê ji bo asmînê
    zerî nayêne seyranê


    zerî tên û diyar nabin
    çoşil tên û ssitar nabin
    çi cindî tên siyar nabin
    bûye tarî li kolanê

    MELAYÊ BATEYÎ

    Yanıtla (0) (0)
  • mina / 12 Haziran 2009 Cuma 21:57

    evet gerçekten ürkek bir ceylan ğibiydi...ve çok ğüzel bir geceydi benım için daha özeldi aslında eşimin mezunıyetıni ğörmek kep'i fırlatırken yaşadığim mutluluk bir başkayd...insallah önümüzdeki sınavı kazanırlarda daha nice mezunıyetlerde sizi ğörürüz

    Yanıtla (0) (0)
  • zerya / 13 Haziran 2009 Cumartesi 18:04

    çok güzel bir makale irfan bey sizi tebrik ederim acaba siz bu ilhamları eşinizdenmi alıyorsunuz merak ediyorum çok güzel yazıyorsunuz tekrar tebrikler size ve ailenize başarılar sevgiyle kalın

    Yanıtla (0) (0)
  • :) / 15 Haziran 2009 Pazartesi 14:27

    ıyı guzel dökturuyorsunda guzel dostum siir desen degılguzell memleketının guzel bır yerını anlatıyorsan barı bır degınme yapta bu gördugun yerın neresı oldugunu okuyucuların ögrensınde bılgısel olarak bırsey vermıs olursun. hanı alahekber dagları demesen kı bunu bılmıyende var senın neyden bahsettıgını ne dedıgını anlamaz ütopık düşsell kelımeler ötesıne gecmez

    Yanıtla (0) (0)
  • ................. / 15 Haziran 2009 Pazartesi 10:18

    tebrikler

    Yanıtla (0) (0)
  • bekir suna / 17 Haziran 2009 Çarşamba 09:18

    Yaktın beni..

    Yanıtla (0) (0)
İrfan Sarı Arşivi