35 yıl öncesinden bugüne
35-36 yıl önceydi...
Şaşkındım, Hakkâri’den Ankara’ya getirdiğim, sağlam kalmış sergilik eşyaları kutulara yerleştirmiş, beni malzemelerimle birlikte Ankara dışına çıkaracak araç için Zafer çarşısı sergi salonunun ortasında kara kara düşünürken, kapı açıldı kızlı erkekli bir gurup genç içeri girdi.
Bana doğru yönelen gençler, “Enver Özkahraman kim?” diye sordular.
“Ahaaa dövmeye geldiler” dedim içimden. Gözlüklü gencin bıyıkları devrimci bıyığıydı, yine de temkinli davranmak istedim ve: “Enver az önce buradaydı, herhalde bir yere kadar gitmiştir, gelir birazdan.”dedim.
“Hakkârili kim var burada?”diye sordular, “Hayrola?”dedim.
“Biz Ortadoğu Üniversitesi Halk Bilimleri topluluğundan geliyoruz, duyduk ki sağcılar Enver Özkahraman’ı rahatsız etmişler, o da sergisini toplamak zorunda kalmış.”dediler
O an rahatlamış ve “Enver Özkahraman benim.”diyebilmiştim.
35–36 yıl önce tanışmamız böyle olmuştu ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ-TÜRK HALK BİLİMİ TOPLULUĞU üyeleri (gençleri) ile…
* * *
35 yıl önce, Hakkari’de Sayın Abdurrahman Keskin Belediye başkanıydı. Ankara Belediyesi de CHP’nin elindeydi ve birçok vilayet belediyeleri davet edilerek, bir şenlik, bir etkinlik düzenlenecekti. Tabi Sayın Keskin’den Hakkâri’nin de bu etkinliğe katılması istenmişti. Keskin de tüm ağırlığı ile Ankara’daki bu etkinliğe Hakkâri’nin de katılmasını istemişti, biz de yollara düştük...
O yıllarda Ankara, Hakkâri’ye Ay’dan bile daha uzak…
Ama her şeye rağmen biz de kara çadırımızla , “şel û şepik”, “kiras fistan”ımızla “berik”ımızle “terık” ve “meşk”ımızle, dia gösterisi ve fotoğraflarımızla Ankara’daydık. Ankara’da olmamız da bir âlemdi.
İlk gün sağcılar bize tebelleş olmuştu. İlk lafları; “Ankara’yı terk edin ulan pis komünistler” olmuştu.
O yıllar, daha bölücülüğe terfi edememiş Hakkari, Komünistlerin Türkiye’deki başkenti olarak bilinirdi.
Vektaki (Allahın izni ile) devrim diye devirme eylemi ile şapkanın netekim şapkaların içine rahatlayanların iktidarında sanki üç kafalı tek vücutlu bir yaratık gibi, Amerika baba ve kucağındaki sağcılar, onların da kucağında solcu geçinenler…
Netekim devirme’den önce, “Amerika evine dön” diyen solcular ve hemen onların karşısındaki sahnede yerini alıp “Komünistler Moskova’ya” diye nara atan sağcılar vardı.
Hani bilmeyen gençler olabilir diye yazıyorum. İşte o günlerde sürgünler diyarı Hakkarim KÜÇÜK MOSKOVA diye bilindiği için de CHP Ankara belediyesinin düzenlediği etkinliğin ilk gününde sağcılar ümüğümüze binip birkaç eşyamızı tahrip ederek, “24 saat içinde Ankara’yı terk edin.” diye kara çadırımızı başımıza yıkmışlardı.
İşte sağcıların bu saldırısını duyan Ortadoğu Teknik Üniversitesi Halk Bilimleri Topluluğu solcu öğrencileri de bu sağcılara nispet olsun diye gelip beni bulmuşlardı ve sergilik eşyalarımı tek tek temizleyerek duvarlara asmış ve günlerce de beni ve sergiyi yalnız bırakmamışlardı. Bu da yetmezmiş gibi etkinlikteki serginin bitiminde de beni Ankara’nın dışına kadar uğurlamışlardı.
Aynı yıl içinde bu arkadaşlardan bir kaçını Ecevit’in KUP projeleri sırasında Hakkari’de misafir etmiştim.
* * *
Bundan 6 ay önce Van’daki depremden hemen sonrası telefonlarım durmadı.
Bu telefonların çoğunluğu ise bu ailedendi. Daha sonraki günlerde THBT aracılığı ile Ankara, İstanbul, İzmir ve Mersin’den, ihtiyacı olanlara dağıtmamız için bize yardım eşyaları akmaya başladı.
Geçen ay içinde de el ele vererek 100. Yıl Üniversitesi Kampüsünde inşa ettikleri kocaman bir dersliğin açılışında bulunduk.
Birkaç gün önce de bizi öğrencilerimle Ankara’daki geleneksel gecelerine davet ettiler. Yakın ilgilerini anlatacak kelime bulamadığım gibi bizi ağırladıkları otelde işçi olarak çalışan 28–30 yaşlarındaki Sivaslı bir gencin; “Abi ben Van depremini duyar duymaz maddi durumum olmadığı için, koşa koşa gittim kan verdim.” sözleri hala kulaklarımda çınlıyor.
O yüzün güzelliğini unutacak değilim asla…
35 yıl önce Hakkari Belediye Başkanı Sayın Abdurrahman Keskin (Sağdan ikinci), THBT’den Yaşar Ateşoğlu, Özge Kaya kutlu, Mustafa Atalay, Ben ve İlkay Doksanoğlu… O gün Ankara Yeni Çarşı’nın önünde.
O günkü Sergimden.
Sergide OTÜ öğrencileri ile.
Rahmetli ve çok sevdiğim Şefik Besi öğrencilerle serginin bir köşesinde bana böyle poz vermişlerdi.
Halk Bilimci öğrenciler. Bunlar sergi boyunca hep Hakkari’nin mahalli kıyafetleri olan Şel û Şepik’liydiler.
Hep sahiplendiler, okulda da misafir ettiler. Anıtın önünde 35 yıl önce Mehmet Çolak, Cihan Şah Muratoğlu, Necati Kazncı, İsbat Abi, Naime……., Yaşar Ateşoğlu, İ.Hakkı Burçoğlu ve Mustafa Atalay ile Böyle poz vermiştik.
Bizim Van’ın tüccar ve tacirleri abelerimiz arasıra, “Çi heqê te heye” diye kilim işi ile ilgilenmemi istemiyorlardı ama hem kültürümün bir parçası olan kilimi yaşatmak, hem de biz depremden önce 130 ve depremden bugüne kadar da 60 kültürün kökeninden gelen göçzede kızımzı kursta yalnız bırakmadığımız gibi, turiste satış yapmıyor dost ve ahbapların gün ve gecelerinde sergiliyoruz kızlarımızın güzel emeklerini.
Mustafa Atalay kardeşim, 35 yıl önce de dar bir anımda hızır gibi yetişenlerden idi, birkaç gün önce de bizi yalnız bırakmadı. O yıllarda topluluğun yayın organı olan HALK BİLİMİ dergisinin kapağında bir fotoğrafım yer almıştı. Vanlı öğrencilerimden Seden Elter, Fatma Belli ve Meryem Kurt ile.
THBT’nin gecesinden. 40 yıl önceki mezunlarından bugün öğrenci olanına kadar herkes gölünce oyunlar sergileyip eğlendi.
Halk Bilimine hizmetimiz görülmüş olacak ki Hanımağa Ayşegül Ergun ve Semra Cengiz hanımlardan plaket aldım. plakette “KİLİM DOKUMA KÜLTÜRÜNÜ YAŞATMA ÇABALARINIZ İLE VE TOPSAL DAYANIŞMA VE BÜTÜNLEŞMEYE VERDİĞİNİZ KATKIYLA BİZE ÖRNEK OLDUNUZ”yazıyor.
Van’a katkı için bir ŞEHVANİ kilimimiz Vanlı sanatçı Hüsamettin Subaşı, Hanımağa Ayşegül Ergun ve bir dönem önceki Hanımağa Nazan Titrek hanım tarafından açık arttırma ile satıldı.
Gecede öğrencim Zozan Dinmez de Hüsamettin Subaşının sahnesinde okuduğu iki parça ile geceye renk kattı.