İrfan Sarı

İrfan Sarı

Kasvetliler ile mutlular

Kasvetliler ile mutlular

Henüz biz doğmadan anamızdan düzen kurulmuş. Uzunmuş gibi yaşadığımız ama kısacık hayatımızı bizim adımıza parsellemişler.

Adımızı, kimliğimizi, dinimizi, dilimizi, yaşadığımız toprakların adını, meridyenini, enlemini, saatini, akrebini, yelkovanını velhasıl bize ait olan viyaklamayla gelmişiz dünyaya.

Karar vericiler, zamanın ruhuna göre düzenlerini geliştirir, pekiştirir.

Saçımıza-sakalımıza değin bir sürü ağ üstümüze atılır, balık tutar gibi.

Biz o ağ sarmalında debelenip dururken, ağı icat eden kafa, ağı atanın içine bir “avcı” karakteri yerleştirdiğinden, çiğ çiğ mi yeneceğimize, az pişkinmi, kıtır mı pişeceğimize karar verir.

Yani çıplaklığımızı örtecek giysi bizim tercihimiz olmadan, yiyeceğimiz mama tercihimiz olmadan, emeceğimiz meme/süt tercihimiz olmadan, elimize aldığımız ilk kalem tercihimiz olmadan, öğrenme kılavuzları, müfredatı tercihimiz olmadan büyürüz.

Bize ait olan tenimizin rengi üzerine başlatılan ve bitmeyen savaşların eşliğinde büyütür ve pekiştirmek istedikleri düzenin bireyi yaparlar.

Cinsiyetlerimiz üzerindeki savaşlarla kocaman pazarlar açarlar.

Köle pazarlarında satılırız. Bizi alan da aslında köledir fakat biraz daha toleranslıdır.

Sabahın ilk ışıklarıyla işe giden anne, babalar bizim onlardan daha iyi işçi olmamız için çarpık eğitimin okullarına teslim ederler. Gönül rahatlığı ile teslim edilen çocukların, önlerindeki hayata ait şablonlardan haberi yoktur. Öğrenirler, mutludurlar, aferin alırlar, teşekkür alırlar, tektir edilirler…

Ki bunlar şanslı olanlar kategorisinedirler.

Diğerleri.

Merdiven altlarındaki sömürü düzeninde çalışırlar. Elleri küçük, avuçları kızarık, boncuk boncukterleyerek, ayaküstü uyuklayarak… Bazen bir tuğla fırınında, bazen bir kömür ocağında, bazen bir çaycıda, bazen… Bazen… Bazen… Sürer gider bu bazenler.

Bir başından diğer başına yerkürenin olup biten hep aynıdır.

Kasvet ve mutluluk iç içe geçer. Kimi zaman kasvetli olan ölür kimi zaman ise mutlu olan. İkisinin tanısı aynıdır. Kalp krizi.

İlaçlar, bisturiler, hünerli parmaklar yetmez geri getirmeye.

İlaçlar yaşlı dünyanın hangi kangrenine iyi gelmiş onu da bilmiyoruz. Mesela ölümlere çare olmayan ilaçlar, savaşlara da çare olmuyor, küresel ısınmaya da, buzulların erimesine de…

Nesilleri tükenmek üzere olan ve ya tükenmiş olan canlılara da çare olmuyor ilaçlar…

Silahlar da!

Mesela bilimin ışığında türetilmiş kitle imha silahları, neye çare olmuş? Tanklar, toplar hangi savaşın bitmesine neden olmuş?

Savaşlar durmadan devam ediyor. Tarihe sorduğumuzda bize bir bir anlatıyor çağdaş insanın atası Sapiensi.

35 bin yıl önce soyu biten Neandertaller de çıkıyor önümüze…

Dinler de!

Savaşları bitiremedi. Kasveti bitiremedi. Mutluluğu getiremedi. Durmadı bir türlü savaşlar. Kan akmaya devam etti/ediyor.

Ne Musa’nın annesi Yohebed kurtardı Musa’yı, ne İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca İbrahim’i, ne İsa’yı çarmıhtan havariler kurtarabildi.

Biz doğmadan kurulu düzen tık tık işliyor.

Muhtemelen sizler bu yazıyı bayram günü okuyacaksınız. Şunu söylemekte fayda var. Oldukça adaletsiz bir yaşam diliminden geçiyoruz. Kurulu düzen, kurban etinden cızbız yiyenler ile çocuğuna ayakkabı alamayanları bir bayramda buluşturacak. Kasvetliler ile mutluların bayramı olacak yine.

Mutlular ile kasvetlilerin birlikte itiraz ettiği, eşit bayramlarda buluşmak dileği ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İrfan Sarı Arşivi