İrfan Sarı

İrfan Sarı

Zap için

Zap için

Sanki bir şarkı nağmesidir Sümbül'ün eteğine sürte sürte Şine dağına değer... Ve aks eder Berçelan yaylasına, Çölemerik çanağına, Merzana, Kırana.

Dolanır Bir kartal edasıyla. Bir içim su, bir haylaz çocuk, bir yaşlı çınar. Kejé kardeşin saçı ve Dino'nun hırçınlığı. Gün geldi türküde hasret, gurbet, sıla oldu, gün geldi Ağıtta kin, acı, ölüm gün geldi sevdada aşk, destan, divane ve gün geldi suda girdap, akılgan, deli oldu.
Şairin şiiri, yazarın yazısı, filozofun felsefesi oldu Zap.

Evet Zap’a bütün bu güzellemeler hani bir başka yerden gelen misafirimize anlattığımız, gurbette iken kentimizi anlatmaya yarayan ilk ünümüz olan. Sigara dumanı gibi yoğun ve dalga, dalga ve hasret, işte o zaptan bahsediyorum.

Bir uzun havadır (Zap suyu geçit vermiyor) geçit kendisi iken. Bir uzun yol alır Gewer çayını, Orişe suyunu, Pizok deresini hepsini kucaklar da gider gurbete. Bitmeyen bir yoldur onunkisi bir türkünün nakaratı sanki... Durmadan gider. Yol arkadaşları belli, bir güneşe selam eder bir aya samanyolundan Zühre yıldızına değin.

Kırıkdağ'da Depin'de çocukların, ehillerin balık yurdudur. Gürül gürüldür Çukurca yolunda, gelip geçenlerin bakışlarında seyir.

O doğa ananın en yoğun duygu selidir. Akışına muhteşem dalgalar koyar. Her dalga kaç dilin ortak bileşkesidir. Ortak serzenişi ortak ızdırabı ortak sevdasıdır. Toprağı en çok o sever, sevdiği ile en uzun sevişmeyi kadim sevişmeyi bir o bilir. Sevişlerinden dalga dalga inlemeler dağı taşı yankılarına boğar. Umudun toprağa düşen dölü, umutsuzluğun ölüm sesidir.

Ey yurdunda bilgeleri ve ozanları damar damar dünyaya salan. Mezopotamya’nın gözyaşları… Senin de hasret yanını hırçın yanını bilirim. Homurdanan dalgalarınla vadinin vahşi suretisin sen.

En yaşlanmayan en sevgili ve en yol arkadaşı… Hangi yanını anlatsam kederimi bıçaklar keser ve hangi yanını anlatsam gülüşlerim kayalarda yuvalanır bilirsin.

Bu ses yüreğinin insanlaşan ıslığıdır. Kaçakçıların ve yol bilmezlerin pusulası. Çobanların ileti yolu. Ancak yıldızların yüzebildiği, ayın şavkında sevda masalına uzanan dur durak bilmeyen sen.

seni böyle seven bir akşamın bekçiliğini yapan in ve cinlerin kanatlarını suskulara terk ettiği ve senin senfoninin akıl almaz yokluğundadır buralar… Senden şarkıların sözlerini çalıp ağıt yakan sevgililerin ve anaların feryatlarıyla büyüyorlar çocuklar…

Sınırları ihlal ettin “yasaklar çiğnenmek için vardır” dercesine. İnsanı boğarcasına sevdin her bahar da, her bahar diyorum. Her bahar da sana Asurililerin yaptığı gibi adak mı adamak lazım.

Şimdi yalçın kayaların arasından yılan gibi kıvrılan taştan taşa seken her zerrene bir türkü yazayım… Bir ağıt mı yakayım bilmem.

Masmavi gökyüzünün altında nefessiz uykusuz yürüdüğün yolculuğunda oğullarım ve kızlarım büyür…. Sen büyürsün… Dünya büyür… Nazlı dal titremelerinden dehşet dalgalar yaratan bir büyük büyünün ustasısın sen. O büyünün gizeminde yaratılmış öykülerin kahramanlıkların anlatılırından bir geceden ötekine kavimleri eskiten pepuk kuşlarının uğursuzluğunda zerreyi miskal mutluluğu çalmak içindir bu benim yaptığım…. Ve bu zerreyi miskalden çocuklarıma su selamlar olsun dalga dalga… Yüreğimden yüreklerden bin selamla çoban kavalından çıkan nağmelerle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
İrfan Sarı Arşivi