Yakmayın ne olur!
Her kim olursa olsun, suçu ne olursa olsun hiçbir insan ölümü ve öldürülmeyi hak etmiyor.
Sivas’ta insanlar diri diri yakılırken ateş topunun üzerine benzin döker gibi elleri-ayakları-mimikleri, bağırışları ile durum içine girenler insan yaktıklarının farkındaydılar.
Onlar bu ülkede iktidar olmak için gerekirse demeden kasten insan yakmayı akıllarına koymuşlardı. Savaştan, kargaşadan nasipleniyorlardı çünkü.
Ülke yine asıl ve en önemli meselesinden saptırılıp şiddet ile terbiye edilme noktasına getiriliyordu.
İster kabul edilir ister kabul edilmez ama bu ülkenin en önemli meselesi Kürt meselesidir ve bu meseleye yaklaşımda bu temelde olmalıdır.
“Üç-beş çapulcu” gözüyle bakmaktan hoşlanan kesim ülkeyi yangın yerine çevirmekten geri durmalıdır artık.
Artık bu ülkenin gençlerinin bu ülkenin insanının sırtından inmeyi düşünmelidirler. Öldürülen gerillalara dair bir tek insani ifade kullanmayanların asker ölümlerine de “bedelini ödeteceğiz” diye gayret sarf etme gereği duyması kaygı vericidir.
Evet, yaşamını yitiren askerlerin her biri bu topraklarda yaşayan her insan için yüreği kadar önemlidir, her birey kendi ölümüne razı olur ama asker ölümlerinden memnun olmaz.
Onlar ölürken, onlar yakılıp yaşamı elinden alınırken haber bültenlerini dinleyenlerde aynı zamanda yanıyorlardı.
İşte asıl mesele burada saklıdır.
Oturup masa başında askerlerin ve gerillaların ölümlerini durdurmak varken askeri dağ-taş gezdirip en barışçıl umutların yükseldiği bir süreci kan ve gözyaşı ile mühürlemek vicdan terazisinin ölçeceği bir durum değildir.
On yıllardır süren bu savaşın ne kadar iktidar devirdiği ortadayken geçmişteki anlayıştan kopmamanın sonucunu görmeye yetmelidir. Kürt meselesi kılıç kuşanmayla, eski yöntemlerle, baki kurnazlıklarla çözülecek bir mesele değil.
İnsani tercümesi olan ve çözüm isteği gösteren bir anlayışı oturtmadığınız sürece meseleye uzak kalır ve akan kanın sorumlusu durumunda olursunuz.
Askeri öldür diye gönderdiğiniz yerde ölebileceğini düşünemezseniz bunun altında yüreğinizin simsarı tarafından oğlunuzun-kızınızın acısının pazarlığı yapılmayacaktır diye bir anlam çıkar. Yani orda ölen sizin oğlunuz/kızınız değildir demektir.
Bin bir zahmet ve eza ile yetiştirilen gençlerin operasyon mantığı ile dağlara-taşlara yollanması, eline silah verilmesi yerine dağları mesken etmiş ülke evlatlarını dağlardan indirmeyi politika edinmek gerekiyor.
O zaman belirgin olarak körüklenen düşmanlık mantalitesinden sıyrılma olanaklı hale gelir. Restleşmenin ayakları altında ezilen çocuklar anneleri ve babaları tarafından ezilsin diye büyütülmedi.
Onlar bu ülkede yenilenmiş aklın ve yönetimin taze kanlarıdır.
Binlerce köyün boşaltıldığı, binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği, binlerce insanın ceza evlerinde sakat kaldığı ve ömürlerini ceza evlerinde tükettiği, binlerce insanın işkencelerden geçtiği zamanları hatırlarsak eğer bu gün yürütülen operasyon ve politikaların aynısının yürütüldüğü zamanla aynı olduğunu görebiliriz.
Bu nedenle geçmişten kalma metotlarla yine geçmişin yarattığı ziyanı yaşayacağımızı da bilmeliyiz.
Bu yüzden barış dilini de tutturamayacağımız anlaşılmalıdır.
Yüreğiniz acıyor belki bunu anlayabilirim ama yüreğinizin acımaması için tedbir almamanızı anlayamam.
Dağları taşları yakmak yerine yakmamayı görev edinin ne olur!
Onlar yanarken her şey yanar…
Yakmayın ne olur!