Umut diye
Küçükken
şu parlayan yıldızı
ve etrafındakileri seyrederdim
o kadar ilgimi
çekmesine rağmen
ne olduğunu bilmezdim
bana hep kırık cam parçalarını
anımsatırdı
soracağım kimsede yoktu
Annem beni doğurunca ölmüştü
Babamı ise jandarmalar vurmuştu
Bir Soro Dayı vardı
etrafımda
o da kaybolanların
yol arkadaşı derdi hep...
Arkadaşımda yoktu ki,
Ondan başka
konuşan
Qotan'sa konuşamıyordu
bazen evin etrafını
koştururduk
O havlardı
ben de gülerdim
üç beş keçimiz vardı
onlarla
Ben ve Qotan
dağ bayır dolaşır
dururduk
ekmeğimizi Zarê Yenge
pişirirdi tandırda
o da hiç konuşmazdı
bazen anlamsız sesler
çıkarırdı
çünkü laldı
geceleri yıldızları benimle
seyrederken elleriyle
bir şeyler anlatırdı
Ben de anlamış gibi
başımı sallardım
mutlu bir aileydik
Soro Dayı
okul okumamıştı
ama dokuz yaşında beni
şehre okula yolladı...
Şehir fazla uzak değildi
Qotan beni sabah
okula bırakır
akşamda alırdı
Zarê yenge
Her gün yolluk bırakırdı
beni elli kez öperdi
ve ben okula gitmek
için yola çıkarken
O ağlardı.
eve döndüğüm zamansa
koşarak gelir beni kucaklardı
gece lamba ışığında
ders çalışırken
Soro Dayı
Oturduğu Mıqet ten
göğsünü gerer
padişah edasıyla
seyrederdi beni
Zarê Yenge
ise durmadan başımda beklerdi
ben yazarken
iki avucunu çarparak
alkış yağdırırdı bana
dikkatim dağıldığı için
sinirlendiğimi hissettiği zaman
kendini toparlar
hiçbir şey yokmuş gibi uysallaşırdı
ama bunu her seferinde yapardı
durmadan...durmadan...
yazın hep damda yatardık,
yıldızlara merakım ondandır
Zarê Yenge
uyumam için masal anlatmazdı
ama uyumamam için
garip seslerini hiç eksik bırakmazdı
vücut dilinden anlıyordum ki
o da hep yıldızlarla
ilgili masallar anlatırdı
ne zaman dama yataklar serilse
Soro Dayı kalaşnikovunu
Ve on dörtlüsünü
söker yağlar ve takardı
bir evlat gibi üzerine titrerdi
bir ondan bir diğerinden
mutlaka kurşun sıkardı geceye
adresi belli olmayan
bu kurşunlar
menziline ulaşırken
bizlerde
hafif uyku haline geçiyorduk
korkudan...
O ise hiç korkmazdı
onun için di ya evimiz tekti
ve şehirden uzaktı
ben ise o parlak yıldızı
yol arkadaşı belledim kendime
lisedeyken
çünkü astrolojiyi de
az buçuk çözmüştüm
fakat ben yolumu kaybetmemiştim
o gün tatildi
Ben, Keçiler ve Qotan
dağları dolaşıp
yorulduktan sonra
eve gelmiştik
hayatımda ilk kez
Soro Dayı"yı
yatakta o saatte gördüm
yaklaştım ateşler içindeydi
Zarê Yenge üstünü
yorganlarla kaplamıştı
ellerini dizlerine iliştirmiş
pür dikkat
ve hüzünlü bakışlardaydı
derin derin inleyen Soro Dayı"nın
üstündeki yorganları bir bir attıktan sonra
don atlet katına bıraktım,
işaretle Zarê Yenge"den su istedim
biraz sonra
elinde bir bardak su ile içeri girince
ağlanacak halime gülmeye başladım
ateşini düşürmek için
bütün imkanlarımızı sarf ettik
en son dama serdik yatağını
karanlık bir geceydi
kurt ulumaları yankılanıyordu
evimizin arkasındaki kayalıklarda
saat epey ilerlemişti
O Kore Savaşı gazisi
geniş omuzlu
geniş alınlı
Soro Dayı
Parlak Yıldız doğduğunda
hayattan ebediyen el çekmişti
cenazesini Zarê Yenge yıkadı
mezarını da akasya ağacının altına ben kazdım
inişli çıkışlı ama korkusuz
geçirdiği bütün hayatından el çekince
güzel bir mezara sahip olmuştu
Ben ve Zarê Yenge
sarıldığımız yaşamdan hiç korkmadık
Soro Dayı varmış gibi yaşıyorduk
zaten her gün beraberdik
sessiz ve korkunç
geçirdiğimiz gecelerde
onun cesareti ve Zarê Yenge"nin
menekşe gözleri ısıttı bizi
yalnız hayatımız
benim üniversiteyi kazanmamla
farklı bir seyir aldı
Parlak Yıldızın
yol arkadaşlığını
terk eden Soro Dayı"yı
yattığı yerden huzurlu
kılmak için verdiğim sözü
yerine getirmek için
geceleri
tıngırdattığım sazımın
tellerine dokununca
mezardan
tok bir ses yükselirdi
Burası Muştur !
ve gece tekmil dururdu
Zarê Yenge"nin saçlarına karşı
her gün her gün ona anlattım
bir türlü kabul ettiremiyordum
Soro Dayı burda tek başına ne eder?
diyordu
ya Qotan
peki keçiler
ya evimiz
der dururdu
en son yakın köyden birini bulduk
eve keçilere Qotan"a
en önemlisi Soro Dayı"ya bakacaktı
ben de üniversiteye kaydımı yaptırıp
ev tutmuştum
ve Zarê Yenge"yi
almaya gelmiştim köye
Soro Dayının bize bıraktığı miras sayesinde
hiç zorlanmadan okulumu başarıyla bitirmiştim
mezuniyetimde
şapkamı havaya fırlatırken
Zarê Yenge"nin dili çözülmüştü adeta
Temmuzun kavurucu sıcağında
köye vardığımız o gün
Qotan"ın sevincini
resmetmiştim
siyah beyaz
hiç unutmam.
ve en önemlisi
Zarê Yenge sevinçten
hayatında ilk defa benim ismimi
haykırmıştı
Umut diye...