Soma’da insan ayetleri
Hangi kelime hangi cümlede kurulsa ölüm tam anlamıyla isimlendirilir bilemiyorum.
Ama Soma’da işlenen tam bir cinayetti.
Kömür bitti, insan ayetleri çıkarılıyor yerin bin metre altında…
Mavi boncuk gözlü çocuklar, sarışın ya da esmer acı tenli gençler babalarına mezar başlarında misafir olacak. Ziyaretler hep iki damla yaş, buruk bir yürek, kırışmış bir yüz, üzgün bir edayla geçecek…
Bir bir sayıyorlar insan ayetlerini…
Dünya yıkılıyor…
Yer altında, karanlıkta, galerilerde…
Umutlu, kaygılı bekleyişler arasında insan soluklarına endişe, saplı bıçak gibi dalıyor. Bir bir ölüyor sonra insan ayetleri, yanıyor yürekler..
Madende babaları ölen çocukların, yüreğini hiçbir kömür ısıtamayacak…
Ve bir çocuğun çığlığı buz keser insanlığı:
“Benim babam hep simsiyah gelirdi eve. Alnında helal teriyle. Bugün neden beyaz giymiş anne?”
Düşünüyor ve demeden edemiyor insan;
“Hukukun her türlüsü kötü insanlar için var, iyiler hep ölüyor zaten”
Kayıt altına alınmış insan ayetleri geçiyor haber ajanslarında, 20. ayet, 152. ayet, 274. ayet, 283. ayet…
Siz sormadan ben söyleyeyim; katliamdır adı sanı.
Arızalı insanların dünyaya çektirdiği zülümdür bu.
Kanun metninde ölüm çeşididir bu.
Sonra!
“Ne gerekiyorsa yapılacak” söylemi facia olup çıkıyor tutarsızca… Kaç katliamın, kaç cinayetin, kaç barbarlığın cezası kesildi diye sorası tutuyor insanın…
Tekme savuran gravatlı…
Yumruk savuran başı büyükler…
Ölenlerin cenazeleri üzerinde, dirilere gözdağı vermeye devam ediyorlar…
Sırra kadem bastı insanlık.
Kayıplarını arayan anneler var üstelik. Çocuklar, babalar kara ve derin çukurun içinden gelecek diri bir madenci bekliyor durmadan…
Saatler durmadan ilerliyor, vakit giderek daralıyor…
Tamtakır yas vaktidir…
İklim yas…
Mevsim yas…
Mayıs ayı yarıya bölünmüşken, kara bir cehenneme gömülüyor her yer. Kıyamet anı bu olsa gerek. Bu olsa gerek yaralı ve çaresizce…
“Sen çizmelerini çıkarma, biz insanlığımızı giyinelim”
İş midir bu? Aş mı?
Ölüm mü?
Cinayet mi?
Yoksa gökyüzüne kadar yükselmiş kimsesizlik mi?
Çaresiz sorular kaypak cevaplara gebe ülkem…
Göğüs kafesinde havasızlıktan ölmüş ayetlerdir işçiler, madenciler…
Kazılmış mezarlar, üstüne dikilmiş mezar taşları, içine konulmuş tabutlar ile art arda bir ölüm kervanında yürüyorlar…
Susun,
Yas tutun…
yeternce yas tutmadık mı? dersim,zilan deresi,33 kurşun(muğlalı),newala kasabası,koçgiri,halepçe,roboski,gezi yetmedi şimdi soma yetmicek ... susma haykır yas,tutma hesabını sor. dur de yetti de. dilimzi kültürümüzü sümürenlerden, gençliğimizi geleceğimizi çıkar,menfaat ilişkisi duğrultusunda yok edenlerden, yaşam standartlarını en düşük seviyeye getirip bizi köleliğe mahkum edenlrden,ölülerimizin ardından tatlı öldüler diyenlerden, katliamlara,cinayetlere kaza süsü verip kader diyenlerden hesap sor yoksa bu çark böyle dönmeye devam eder ve ne yazık ki yarın bi yas daha ondan sonraki gün bi daha yas...gelecek güzel günler,işçisyle,köylsü,şehirlisi,öğrnisi,dincisiyle vicdn sahibi birer birey olarak elmzi taşın altına koymalıyz hsap sormalyz.
Yanıtla (0) (0)İşte uzun uzadıya kapkara koridorlar...
Yanıtla (0) (0)Her yer tuaf ve biz habersizdik bu siyah caddelerde hayat töketen kara yanaklı kara alınlı insanlardan
Neden bizim işlerimiz gibi değil de buralarda çalışıyorlardı?
Neden bu çok riskli işleri tercih etmişlerdi?
Halbuki 1200-1800 TL ücretlerden bahsediliyor..
Sadece o tv lerden gördüğümüz başı örtülü, çileli oldukları her hallerinden belli çoluk çocuklarına bir dilim ekmek götürmek ve belkide kendileri gibi yerin dibinde çalışmak zorunda kalmasınlar diye körpe çocuklarının okul masrafları için o gaz dolu havayı teneffüs ediyorlardı
Türkiyenin her ilinden çaresizlerin toplandığı bir yer gibi bu maden dehlizleri..
Ve o dehlizlerdekilerin tek hayelleri aileleri ile mutlu bir sofrada yemek yemek
Senin benim gibi yürek taşıyan, çorapları beş parmak hizasında yırtılan belki hayatları boyunca rezidans görmemiş,anne sütü kadar helal kazanç için yerin derinliklerinde bulunan bir insan topluluğu
Yanıtla (0) (0)tüm ümit ve hayallerininin üzerine kara bir düman kaplatan bir sesle irkildiler..
İşte işe ilk girende karşılaşacaklarını hesaba kattıkları BU SESTİ...
Ahmet Mehmede bu tarafa koş dedi...
Mustafa Osmana bıraaaakk lan onun sırası değillllll...
İbrahim Şexmusa gel kekee dıye haykırdı...
bir insan seli SESİN geldiği yöne yöneldi beden bedene yapışık...
Ama nafıle sesin geldiği yer kapkara duman ve Azrail tüm haşmeti ile yolu kapatmış...Yüzlerce çığlık çığlığa karışmış insanın en diri halinin ölüme dönüşeceği dakikalar yaşanıyordu...
Bak İrfan kardeş...
Yanıtla (0) (0)İşte görüyorsun patlamadan bir iki dakika geçmiş yerin dibinde her yer kapkara mahşeri bir kargaşa, bir can pazarı yüzlerce dışardakilerle belkide binlerce umut ve canlar birazdan burada sönecekler...yürek yakan o çığlıkları ben anlatamam ancak siz ve sizin gibi kalemi, sesişleri güçlü insanlar anlatabilir...Hani M.Akif Ersoy Çanakkale direnişinin büyüklüğünü dehşetini vahşetini ustalıkla dizelere dökebilmişti ya... O yüz yıl önce öyle bir anlattı ki okuyan kendini cephede sanır ya..O yapmiştı...
Bunuda Somayıda siz ve sizin gibiler ancak anlatabilir... Lütfen kaldığımız yerden devam edin ve anlatın O ANI..
Ölüme giden o anları..
Hakkarilisiyle..Erzurumlusu ve somalısıyla omuz omuza kara tünelde ölüme giden o