İskender Kahraman

İskender Kahraman

Sizi rahatsız etmeye geldim

Sizi rahatsız etmeye geldim

İlginçtir ki, yakın tarihte biraz geriye gittiğimizde İran devlet başkanı Şah Rıza Pehlevi’nin de 1940’lı, 60’lı yılarda bu günkü Türk hükümeti gibi özellikle İngiltere, ABD veya Batı tarafından pohpohlandığını görebiliriz.

Saldır oraya buraya Rıza. Bak komşuların yaramazlık yapıyor, bize dil çıkarıyorlar, Ortadoğu itin olur Rıza, Ortadoğu’nun patronu olacaksın, hadi süpergüç Rıza, aslansın Rıza…

Kaderin kötü bir cilvesi olsa gerek; Rıza Pehlevi iyi bir adamdı ve umut olarak gelmişti İran’a. Başta iyi şeyler yapıyordu. Ama güçlendikçe zaferleriyle sarhoşluğu arttı. Halktan ve haktan uzaklaşıp kendini dev aynasında görmeye başladı.

‘Ettiğim ettik kestiğim kestik’ olmaya başlayan Batı’nın kağıttan kaplanı Şah Rıza Pehlevi, idam etmedik muhalif bırakmadı. Sürgün etmedik farklılık bırakmadı. Sonu ise İngilizlerin elinde esir olarak hüsran oldu. Hasta ve yapa yalnız öldü.

Netamet ve hoşgörü timsali olarak görülen Rıza’nın pili bitince bu sefer hala sürmekte olan Humeyni rejimine gaz verilmeye başlandı. Ve 79 İslam devrimi sonrasında aynı pohpohlamalar sonucu Humeyni rejimi de saldırmadık yer bırakmadı.

Darağacına asmadık insan hakları savunucusu, aktivist ya da herhangi bir muhalif bırakmadı. çoğu komşularıyla kötü oldu. O gazla Irak’a savaş açtı.

Elli yıldan fazladır bir adım ileri iki adım geri giden İran’ın durumu malum şimdi. Dünyadan soyutlanmış ve insanları çil yavruları gibi her bir tarafa sürgün olmuş durumda.

Rubailer ve şiir diyarı İran’da hala her ay düzinelerce insan vinçlere, inşaat iskelelerine, kamyonlara asılarak idam ediliyor. Üstelik bu şeyler İslam adına yapılıyor. Toplumun, insanların iyiliği adına yapılıyor.

Kim tanımaz ki İranlı muhalif düşünür Ali Şeriati’yi? O dönemin hümanist ve İslamcı düşünürü olan Şeraiti de parmağını zamanın muktedirlerinin gözüne sokarak ‘Sizi rahatsız etmeye geldim’ diyordu. Rejimi eleştirip rahatsız ediyordu.

Adaleti ‘biz’ getireceğiz diyen ve laiklik adına toplumu derbeder eden sahte laik düzenle mücadele etti O, önce. Sonra da İslam adına toplumu derbeder edecek olan sahte dinci zihniyetle mücadele etti. 

Hemen rejim tarafından istenmeyen adam olarak lanse edildi ve sonra da katledildi; ama insanların gönlünde sürgün olmadı. Bu gün haksızlık karşıtı insanlara sembol olmuş durumda. Ve tüm dünyada birçok kendini arayan ruhun gıdası olmuş Şeriati.

Racon keser gibi Türkiye’de sivil çoğunluk diktatörlüğünü ‘her şeyi ‘biz çözeriz’ gevezeliği üzerine kurmuş zihniyet de benzer durumdadır şimdi. Çünkü Batı’nın kâğıttan kaplanı olan ve kendini dev aynasında gören Başbakan ya da hali hazırdaki Türk hükümeti de İran’ı aratmıyor doğrusu.

Aklıevvel söz konusu kişi ya da hükümet adeta dini dinden çıkarmış durumda. Seleflerinden aldıkları mirası kat be kat artırarak pasifize etmedik muhalif, öteki bırakmadı. Saldırmadık şahsiyet bırakmadı. Kötü olmadık komşu bırakmadı.

Medeniyet ya da insanlık yararına olan şeylerde dünya sonuncusudur şimdi memleket. İnsan hakları bakımından Çin’in ve Rusya’nın bile gerisinde. Sosyal adalette sonlarda. Eğitim kalitesi olarak sonlarda. Gelir dağılımında, sınıflar arasında uçum var!... İyi şeylerde son numara yani!

Ama ve lakin gönül başka şeyler demek istese de ‘görünen köy kılavuz istemez’ paradoksu dimdik karşımızda duruveriyor maalesef.

Naçizane, kötü şeylerde birinciliği de muz cumhuriyetlerine dahi kaptırmıyor. 208 ülkelik koca dünyada cezaevlerindeki gazetecilerin yarısı Türkiye’de bulunuyor.  En pahalı gaz, en pahalı petrol, en pahalı elektrik, en pahalı vs. vs. burada. Olumsuz şeylerde bir numara yani!

Kısacası, her şey ateş pahasına. Her şey diz boyu kalitesiz ve kirli. Herkes korku içinde. Korku imparatorluğu kol geziyor sokaklarda. Toplumda yaratılan ahlaki çöküntü cabası…

Hapishaneler tıklım tıklım. Fakir halkın çocuklarının cebinden çıkan, milyon dolarlık bombalar yok edilen Asuriler, Ermeniler, Yezidilerden sonra biyolojik olarak bugüne kalabilmiş memleketin Kürt çocukları üzerine yağdırılıyor.

Bu gibi örnekler sıralanırsa söylendiği gibi denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa anlatmaya yetmez.

Hal böyle iken ya da bu memleket bu kadar sindirilmişken en can alıcı nokta; sizi rahatsız etmeye geldim diyebilecek Ali Şeriati’lerimizin olmayışıdır aslında.

Bir televizyon programına çıkabilmek, tarafsız gözükmek veya karışı tarafa şirin görünmek için köhnemiş ve laubali sözcükleri bulup batı yakasına satmaya çalışan kendini memleketin doğu yakasına ait hissedenleri bir yana bırakalım.

Kendini batı yakasına ait hisseden ve Televizyonlara daha kolay çıkabilen ey Türkiye aydını; sizden hangi baba yiğit ya da yiğitler ey duyarsız, gamsız sahte Müslüman güruhlar ‘sizi rahatsız etmeye geldim’ diyebilir?

Televizyonlarda bilgelikle, aydınlıkla boy ölçüşen sosyolog, düşünür, dindar, demokrat falan filan geçinen hangi Türk aydını rahatını bozup da ‘siz yanlış işler yapıyorsunuz. Kanımızı içiyorsunuz, çocuklarımızı birbirine kırdırıyorsunuz’ diyebilecek?

Diğerlerini bilmem ama galiba ben de sizi rahatsız etmeye geldim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
21 Yorum
İskender Kahraman Arşivi