İrfan Sarı

İrfan Sarı

Ölümden önceki ölüm hali

Ölümden önceki ölüm hali

İnsanlık var olduğundan beri süren hayatın izinden yürümek oldukça zordur. Kayıp tarih ile icat edilen tarih içindeki rolümüze dair çok bilgiçlik taslanmış olmakla beraber, aslında çokta vasatlıktan söz edilebilir.

Yaşadığımız yüzyıl, ardı ardına tarihteki hayat belirtilerine rastlıyor. Medeniyetlerin izlerinde yaşam belirtileri ve yaşama dair planlamalar, kentlerin mimarileri, estetik görseller hayranlık uyandırdığı gibi bizleri muazzam bir meraka da salıyor.

Tarih kursu verme niyetinde değilim ama tarih içinde, kentçi yaşama dair kuralları oluşturan medeniyetlerin, insan yaşamını nasıl kolaylaştırdığını öğrenmek istiyorum.

Şehirler kalabalık yerlerdir. Betonlaşmanın bir deyişle AVM’lerin yoğunluklu olduğu ve günümüzde teknolojik gelişimlere odaklanmış yerlerdir.

Köyler ise; daha çok doğal güzelliklerin yanı sıra eko sistemin bakir kaldığı kara parçalarıdır.

Ve hem şehirlerin hem de köylerin yaşam kalitesi, kent bilimcilerin kente dair mühendislikler ile kolaylaştırdığı yerlerdir.

Yine bir dizi kural koyarak, özellikle şehirlerde birlikte yaşam alanlarını öğretiye dönüştürür.

Çağdaş eğitimde, toplum kuralları ile bilim aşamasında, önümüzdeki yüzyıllara zemin hazırlanır. Bu zemin, her adımımızda bize sorumluluk ve sorgulamayı da kazandırır.

Empatiyi hatırlatır.

Doğaya saygıyı ve doğayla nasıl yaşanılırın alfabesini söyler.

Bilimsel öğreti; önümüzdeki yüzyılların karanlığını dağıtır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın cehalet sarmalını çözer.

Herkesin bilgisizliğini, bilgi imiş gibi sahiplendiği özgüvenden kurtarır.

Ve eğer kentler, tümden harap ise; kent bileşenlerinin tamamının bu harabede payının olduğunu öğretir.

Bilim, asıl ve asil olandır.

Araştırır.

Bulur.

Ve hayatın tüm evrelerinde, daha kolay ve daha planlı yaşamamıza yardımcı olduğu gibi yaşam kalitemizi artırır.

Şimdi bu kentlerde ve köylerde, kuralların ne anlama geldiğini öğrenme zamanıdır.

Antik olanlardan çağdaş olan kentlere kadar değişmeyen kuralların başında, kentlerde kurallar beşeredir.

Bu kurallara giderken kaçınmamız gereken durumları da paylaşalım; sinir, kibir, vurdumduymazlık, çıkarcılık biraz da düşüncesizlik. Kaçınmamız gereken bu hallerden kurtulabilirsek gayet iyi güvenli ve donanımlı kent grafiğini oluşturan kuralları da kurmaya başlamış oluruz.

Yoksa bu kentin dönüşümünü sağlayamaz hızla dibe batışı durduramayız ve kendi felaketimizi sağlarız.

Bir kere deprem kuşağındayız. Bu felaket değil. Eğer bu felaket gelmeden kentimizi hazırlayabilirsek tabi.

Şehrin fiziksel gövdesini, eko sistemi incitmeden yerleşkesine yönlendirebilirsek gelecek felaketi durdurmuş olmayız ama ondan korkmamızı gerektirecek durumları ortadan kaldırmış oluruz.

Şu ankinden farklı seçeneklerimiz ve hayallerimiz varsa çocuklarımıza gelecek yaratabiliriz.

Bazı toplumsal referanslarda alıntılayalım:

Medeni, kültürlü, insana yakışır refaha ermiş ve güvenli olmanın toplumsal göstergesi ancak kentlerde ortaya çıkar.

Kentte yaşayan ve yaşayacak çocuklar ailede, okulda ve dış mekânlarda eğitilirler. Bu süreçte her düzensizlik, kuralsızlık ve yanlışlık toplumun giderek karakterine işler; toplumun kültürü, geleneği ve kaderi olur.

Bir kentte para harcamaksızın, sadece temel eğitim ve ilgiyle kazandırılan kurallarla toplumun gelişmesi garanti altına alınabilir. Kuralların insaniliği, uygulanabilirliği ve değeri kent ekonomisine katkı olarak döner.

Düzenli olanlar verimliliği yüksek sistemlerdir. Bunu (her ne kadar sevmesem de) Fordizm olarak değerlendirmek de mümkündür. İnsanların ve onların kullandığı araç-gereçlerin hareketleri düzenlendiğinde işlevselliği kesintisizleşir ve güven verir. Böylelikle üretim, huzur, kalite vb kazanımlar kendiliğinden gelir.

Liberal-kapitalist bir toplumda bir şeyin ölçülmesinde sadece ne kadar para biriktirildiğine değil, temelde ne kadar şık, uyumlu olunduğuna, hatta etrafa kirlilik ve defo saçılmamasına bakılır.

Modernizm, kapitalizm ve kent kültürü yorucudur ama çözümü de kendi içinde bulmayı dikte etmektedir.

Postmodernizm düzensizlik değil, farklı olanların birlikteliğidir. Postmodernizmi hazmetmek de bir uyumluluk kültürüdür. Kentlerin bu tip mekânları her türlü unsurun ahengini sağlayabilmelidir. Bunun için kent sakinlerinin değerlerinin yüksekliği önemlidir.

Kentte beşeri düzensizlikleri ve kargaşayı bir “öfke kontrolü” başlığı altında görmek acizliğin ta kendisidir.

Hızlı hareket etmek ve koşturmak en son çaredir. Yanlışlar işlerin zamanında ve temposunda yapılamamasındandır. Asıl normal düzen; düşünüp, planlayıp, düzenleyip yapmak ve bütün toplumun senkronize ve harmoni içinde olabilmesidir.

Zenginlik bir yere kadar yeter ama refah ve güvenlik içinde olmanın başat unsuru değildir.

Bireylerin kalitesi toplumun kalitesine yansır.

Eğitilmemişlerin yaşadığı yerde kaos kaçınılmazdır. Ancak eğitim “insana özel” olmalıdır.

Medya en etkili öğretmenlerdendir.

Bu referanslar eşliğinde, bir kent yaratmak peşinde değilim. Ancak biz olma çabası içindeyim. Biz olabilsek bu kentte, şu anki kent oluşumundan sıyrılıp, geleceğe dair hayallerimizin kentini de kurabiliriz.

Birbirimizin başarısızlığına oynarsak, güvenli ve yaşana bilinir bir kente asla kavuşamayız.

Birbirimize, çocuklarımıza, eko sistemimize karşı saygıyı ve sevgiyi ölçü haline getirmediğimiz sürece, birbirimize aldatıcı hikayeler anlatır ömrümüzü heba ederiz.

Tüccar, doktor, hemşire, polis, savcı, hâkim, esnaf, politikacı, başkan, delege, temizlikçi, öğretmen, mühendis, müdür, gazeteci, yazar, imam, işçi, köylü, öğrenci vesaire tümsel olarak biz olup kent kurallarını uygulayıp, kent yaşamını örgütlemek mümkün olabilir.

Ölümden önce, yaşam bileşenlerimizin arasında olan her kişiye verdiğimiz değer ölçeğinde de büyük sorumluluk aldığımızda başkasını ve başka kurumu suçlamaktan vazgeçmiş oluruz.

Çünkü: suçlamayı gerektirecek hiçbir olumsuzluk bırakmamış oluruz.

İster kabul edelim ister kabul etmeyelim, şimdi bir kentin kriz halini yönetiyoruz. Bu krizi atlatmak için tüm organlar doğru temelde çalışmaya başlarsa kriz atlatılmış ve normal yaşamaya başlamış oluruz, aksi halde kaos ve kriz koma halinden, stabil halden öteye geçmez ve mutluluk hayal olmaktan öteye geçmez.

Suçlamak, suçlu aramak, suçu yükleyecek birini, birilerini bulmak kolaycılıktır. Kolaycılık, kaçmaktır.

Kaçmak ise; öldükten sonra, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, doğaya kısacası canlılara dair yalanlar uydurup, kendi yalanlarına inanmaktır. Bu tür bir inanmak ise, hastalıktır ve tedavi edilmezse ölüm getirir, acı getirir, mutsuzluk getirir. İşte bu da ölümden önceki ölüm halinin ta kendisidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
İrfan Sarı Arşivi