Ocakta Keskin bir soğuk
Ocakta külleri yakmaya çalıştığımız bir kıştı yine Hakkâri sümbüle sarılıp ısınmaya çalışıyordu. Güneş kaşlarını çatmış araya ayrılık düşürmüştü ve hayli zamandı bulutların gri karnı kanıyordu
Memleketimin olaylarını, yaşamını, yoksulluğunu, yasaklarını anlatırken insanın ezilen içi karakışta bir daha sancılanıyor ve bir daha katmerleşiyordu.
Düşünün adınız Cumhur olmuş:
Ebeveynleriniz cumhuriyetin asli unsuru cumhuru yakıştırmış sevdalarının adına. Bu iyi bir şey aslında. Cumhur büyüyecek ve cumhuriyetin yakıcılığını, pervasız ateşini, bilen ve algılayan kimliği ile düşürecek.
Hey baboo!
Evet, yıllar yine hakir görülmenin, ayrılıkçı gösterilmenin küfrünü sürerken Kürt gençlerinin üzerine Cumhur büyümüş ve sırtını dayadığı Çölemerik dağlarına bir buse kondurarak başka bir şehrin kavanozunda kalemini ve yaşamını keskinleştirecekti.
Bu şehir Çölemerik dağlarının koynuna benzemiyordu elbette
Çünkü Çölemerik vadisinde çocuklar yamalı pantolonlar ve büyüklerin oynadığı yaşam oyunuyla büyürdü Çünkü orda çocuklar aşklarını haram diye yüreklerinin en arka bahçelerinde tek başına yaşarlardı. Çünkü orda çocuklar yırtık ayakkabıları, yalın ayakları ile toprağın ve çakıl taşlarının en büyük dostu ve en büyük düşmanı olurdu.
Yeni geldiği bu kentte özlemle büyüttüğü geri kalmışlığa çare olmak için çareler öğrenmeliydi. Keza orda çocuklar, kardeşler, bacılar okuyamıyor, öğrenemiyor, doktora gidemiyor, hak- hukuk soramıyordu. Bütün bu çaresizlikler kesinlikle bir çare haykırıyordu. Elbette bunların bütününe çare olmak belki ütopyaydı ama bir kanadından tutup bu sevdayı uçurmak gerekiyordu.
Cumhur doğduğu gün bura insanına biçilen yazgıdan dolayı büyüktü O kalemin keskinliğini hümanist kâğıtlara savurdu hep. Bu büyük adamların, sevdalı adamların alnına yazılmış yazgıyı taşımak ona çok ağır gelmedi hiç.
Töre, yazgı, kader ağlarını kara kara örünce öfke ve kine dönüşür, kin ise kana ve ölüme.
Ölümün alnına kurşun sıksan ne fayda.
Ancak ona biçilen ömrü kinin ve öfkenin ürünlerini bitirmeye yetmedi desek yeridir. O kadar sevdiği halkına ömrünün bütün baharlarını vermeyi sevdi demek lazım
Yok sayılmışsın bir kere cumhur.
Yok sayılmamak için kavga gerek, mücadele gerek
Cumhur yüreği nakış nakış Çölemerik işlemişti. Yüreği ilmek ilmek insanlık. Sevdası başında bir derin ozandı. Yer ve zaman kadar önem verdiği kavgasının başucunda serpileceğini bilemezdi pek tabi
Yoksulluğu bilmişsin Cumhur, feodal aşiret beylerini, geven kökü gibi toprağa kök salmış karanlığı.
Onlarla uğraşmak sebat ister, bir bedel ister
Ve aylardan ocaktı
Donuyordu yine Çölemerik, saçaklardaki kamışlara tutunmuş buz sarkıtları dokunsan keskin kılıç olurdu. Kar boran ölüm uğultusundaydı yine
Donan yüreklerin içindeki kin ve korku serseri kurşunlara dönmüştü.
Ve vakit Azrail"in melaikeliğinden önce davranmıştı.
Cumhurun bedenine kurşunlar gül açtıkça o yönünü dağlara verdi. Bedeninden akan her damla kan kırmızı sevdasını haykırdı. Sevda bu dağlarda türkü olur. Efsane olur.
Mührünü vuran yazgı sızısını his etmişti ancak, geçti
Ve aylardan ocaktı keskin bir soğuk vardı havada. Kan donuyordu. Aksa şuracıkta donacak kadar soğuktu.
Serçeler parmaklarını karınlarına sokuyordu, çocuklar gözlerinin yaşını donduran bu soğuğa anlam biçmeye çalışıyordu.
Bütün gücüyle direndi soğuğa ama düştü Dondu Sevdası dondu
O dağlara gitti.
Sümbülün arka yakasında. Zagrosun kaşlarının arasından bakıyor buralara
Biliyorum.
Biliyorum çünkü o dağların kenti Çölemerik"ten ayrı düşecek kadar yalnızlığı sevmez. Bilir ki bir kuş bile yalnız iken yıldızları seyretmeyi sevmez.
Kaç bin yıldız mili uzakta olsa dahi her kış kar tanesi olup şehrin duygularına iner.
Ve her bahar gebe ve uysal toprağa düşlerini yağmurla yollar.
Çünkü yağmur hem iyilerin ve hem kötülerin üzerine de yağar
Göğsüne kadar karla kaplı ve soğuk memleketten ve sevenlerinden aşa tat veren tuz, aşka şevk veren sevgi kadar selam olsun