Newroz'dan Yedi Haziran'a Kadar
Ara sıra gündemden kopup kapanmak istiyor insan. Düşünmek, dinlemek, üstündeki tozu süpürmek istiyor işte.
Ama olmuyor.
Türkiye iktidarı şükür milletvekilleri ile çılgın projeler icat ettiğinde ortalığı felaket bir yoksulluk götürüyordu. Ama ne hikmetse tüm yoksullar bu şükür milletvekillerinin yaptığının bin misli kaderci olup başlarına gelen bu korkunç belaya alkış yağdırıyordu.
Bu biat kültürü sandıklarda kendini açığa çıkartıyordu her seferinde.
Yıllar birbirini kovalarken, iktidarın çatlakları, menfaatlerinin ayrışmasıyla su sızdırmaya başlıyordu.
Çılgın projeler yüz yaşındaki cumhuriyetin yapması gereken ertelenmiş yolların görücülüğünden öteye gidemiyordu.
Korkunç bir hacca-umreye gitme artışını ve camii yapımını saymazsak eğer.
Tabi ki şehir şehir dolaşıp yapılan mitinglerin havası bu iktidarı soluklandırıyor ve alanlardan elde ettikleri bu yüksek moralle sırtlarını yasladıkları iktidarlarının tadını çıkarıyorlardı.
Oysa üretim düşüyor, işsizlik oranları yükseliyor, ülke nüfusu artıyordu.
Bir anda yıldızı parlamış iktidar rehavete kapılmıştı.
Ona yüzünü dönmüş halk kitlesinin hipnoza gelmesini kendi yeteneğine bağlıyordu.
Başka alternatifi olmayan kitlelerin dönüşünü kestirmeyen, bu dönüşü kabiliyeti kabul eden iktidar tek sesliliğini daha ileri bir kurumsallaşmaya taşımaya niyetleniyordu ki; bu tek sesli iktidarın ortakları kendine gelmeye başladı.
Kazanımları paylaşmak, siyaseten var olduklarını his ettirmek üzere küçük kelimelerle de olsa konuşmaya başladı.
Gemi su almaya başlıyordu yani.
Kürtleri bu geminin içinde tutmanın yolu, demokrasi havariliği yapmak ve halka bu manada mesaj vermekti.
Fakat ne hikmetse oyalamaca politikalarının sürdürüldüğü her an bile Kürtler hep içeri alınıyor, işkence ediliyor, sokak ortasında bir bir vuruluyordu. İçeri de ve dışarıda Kürtler bir kazanıma imza atılıyorsa, ortaya iktidarın politikasından sızan kokular düşüyordu.
Savaşa ayrılan bütçelerden ne kadar büyük bir samimiyetsizliğin var olduğu anlaşılıyordu.
Ama iktidarın sermayesine göz diken şükür milletvekilleri hep artıyordu.
Bu yükselen bir güç gibi görülse de içten içe bir erimenin tehlikesi olduğunu göremedi iktidar.
Yanı başında dişiyle tırnağıyla tırmanan HDP siyaseti vardı.
Ceza evine tıktı tırmanışını engelleyemedi.
Öldürdü bitiremedi.
Gaz sıktı, su püskürttü ama bu emek ve inanç hareketini püskürtemedi.
Her geçen gün biraz daha güçleniyor ve her geçen gün halkın istediği politikalarla halkı yanına çekmeyi başarıyordu.
Yanmaz, yıkılmaz, püskürtülemez bu halk akını coğrafyaya yayılıyor nefesi kilometrelerce ötelerden duyulmaya başlanıyordu.
Umut oluyordu.
Kimliğinden uzaklaşanlar hatta kimliğinden utananlar bile bu umut göğerten gerçeğe doğru kapandığı yerden başını kaldırıyor onurun ne kadar güçlü bir durum olduğunun farkına varıyordu.
Bu umut ve yeni yaşam pratiği sadece kendisi değildi, aynı zamanda komşusunun da yeni hayatı, uzaktakinin de gerçeği, diğer ötelenmişlerinde eviydi.
Emeğin, işgücünün, alın terinin ortak mücadelesi oluyordu HDP.
Kürtler kefen giyeli çok olmuştu.
Kemikleri nerede olduğu bilinmeyen binlercesi var hala.
Sürgünde ömür tüketenler, ömrünün son demine gelenler.
Hepsi…
Öyle gerçek bir güç, öyle gerçek bir umut, öyle gerçek bir yeni hayatın sihirli anahtarına dönüşüyordu ki; uzun süren kan ve gözyaşı iklimini gökkuşağı altında topluyordu.
Halka yoksulluk ve karanlık bir gelecek sunan iktidarın hemen yanı başında büyüyen bu aydınlık ve tertemiz siyaset akımı bu newrozda alanları halkların şölenine dönüştürdü.
Ülkeyi metropollerden başlayarak kent kent, köy köy gökkuşağı altına topladı.
Belkide renklerin var olduğu bu kadar net anlaşılıyordu Türkiye de…
Yani muhteşem güzel bir atmosfer içinde her yer.
Ancak yine de çok güçlü görünümü HDP siyaseti iyi okumalı ve bu gün başlamış gibi başlamalı yedi hazirana kadar. Durmadan duraksamadan ev ev, sokak sokak çalışmalı. Halkın umudu olmak öyle kolay değil. Bunun bir karşılığı var. Tertemiz siyasetini, politikasını herkese/kesime daha defalarca anlatmalı. Bıkmadan usanmadan gidilmemiş her alana ve gidilmiş bütün yerlere bi daha gidilmeli.
Karınca işçiliği ile gönül verenler, çalışanlar, parlamenterler bir bütün olarak seferber olmalı. Şimdi başlamış gibi her şey. Bu yürüyüş ilk nefesinde gibi… Kadınlar, gençler durmadan soluk almadan yedi hazirana kadar…