Nerede ölelim?
Şimdi Bingöl’de mi ölelim, Erciş’te mi, Kazan vadisinde mi yoksa Çukurca da mı?
Hiç fark eder mi nasılsa ölüm hepsi. Ölmüşken ha bir bacak tabuta girmişiz ha kimyasal yanığı ile girmişiz, ha beton ezikleri, enkaz kırıklarıyla girmişiz ne fark eder?
Bir gözümüz oyulmuş olsa, uzuvlarımızdan kopuk da olsak sonunda tabut ya da tabutsuz toprak altında çürümeye terk edilmiyor muyuz?
Hani şatafatlı bir mezar taşı olanlar da ölmüş oluyor mezarı olmayanlar da…
Dünya deli gibi kabuk değiştirirken, Ortadoğu’da harita üzerinde kimlikler uçlarda kenarlarda yer bulurken halklarımız hala ölümün paramparça yüzünde kaybolup gidiyor.
Tamam, görkemli insan öldürme silahlarınız var…
Aynı şekilde potansiyelinizi ölçmek üzere hazır Kürt halkı da var…
Ama sizde değişmeyi düşünseniz diyorum artık?
24 Asker ölümü.
24 PKK militanın ölümü.
Dişe diş-kana kan…
Böylemi yönetilir bir ülke?
Erciş’te resmi anlatılarınıza göre altı yüze dayanan ölü iki bini aşmış yaralı ve hala enkazın altında bekleyen ve sayısını belirleyemediğiniz insanlar. Sahi enkazın altındaki yurttaşlarınıza ne zaman ulaşmayı düşünüyorsunuz? Kabinenizle gelip gidiyorsunuz, yıkıntılara bakıyorsunuz, gözyaşlarına da boğuluyorsunuz tamam ama kar yağıyor, yağmur yağıyor kalan insanlara devletin şefkatli imkânlarını ne zaman sunmayı düşünüyorsunuz?
Tamam, bu bir deprem ama bunu getirip kadere bağlayamazsınız her halde. Savaşa harcadığınız parayı ülkenin yapılaşmasına harcasaydınız bu afet bu kadar ezici olmayabilirdi. Yine doğal felaketleri koşullayan özellikleri saymazsak, yolsuzluk, kar hırsı, çalıp-çırpma gibi ilkel sistemlerin para eksenli bencil ve çürük kültüründen beslenen müteahhit- mühendis ilişkilerinden kaynaklanan az demir, az çimento kullanmaya bu kadar müsaade eden yönetim anlayışınızın sonucu değimli bu kadar çöküntü ve çöküntüler arasında insan ölümleri.
Bu kadar kolay mı bir ülkeyi yönetmek?
Bingöl’de gün ortasında sivil insanlar ölüyor. Canlı bomba ya da cansız bomba en nihayetinde bomba işte…
Bu mudur devleti yönetmek?
Ölmek-öldürmek yani şiddet kimden gelirse gelsin doğru değil ve karşı konulması lazım. Ama görülüyor ki ülkemizde insan kanı sudan ucuz.
İnsan kanı akmasın dediğinde de akar kanın. Susturulursun hiç sebepsiz.
“Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.” (A. Arif)
Yani bütün ölümleri toplayıp çarpsanız yine ediyor ölüm… Yaşamak üzerine bir ufka sahip olsanız diyorum yaşatmak üzerine…
Suyu kirletmeyecek bir ufuk, ekmeği paylaşacak…
“Bir lokma bir hırka” felsefesinden bir jeep bir villaya göçerken kopuyor kıyamet kopuyor deprem.
Şimdi söyle nerede ölelim, sen söyle ki kefenimizi, tabutumuzu hazır edelim…