Kansız ve kavgasız barış
Siyasi iklim bu yıl kışı erken getirdi.
Üşüyoruz. Üşümemiz için siyasi aktörler ellerinden gelen bütün çabaları sarf ediyorlar.
Makedonya’ya “Evlad-ı Fatiha” Kürtlere evlad-ı hariciye…
Bu yıl 88. yılı kutlanacak olan Cumhuriyetin an be an izinden yürüyen bu siyasi iklim yine yasaklarla gelmeye başladı.
Belli ki kış fırtınalı geçecek. Yaylalardan inin yazıları muhtarların kanalıyla halka gönderiliyor.
Kaldı mı bilmiyorum ama kalan bir karış toprakta da operasyon sürdürme mantığını sorguladığımızda bu ülkede barışın koşullarının giderek tahrip edildiği ve ideolojik bir eksenle topluma bir baskı oluşturulduğu kanısı çoğalıyor.
Deniliyor ki PKK “Kürt kardeşlerime” baskı oluşturuyor diyelim ki bu doğru bu kadar yoğun bir baskı altında olan Kürtlerin bombardıman altında bırakılmasına, yaylasından çıkarılmasına ne denir?
Belki bu tutumun bir anlamı savunmadır…
Bir ülke kendi yurttaşını savunurken yüzü maskeli, aracı zırhlı mantıkla mı savunma pozisyonu alır.
Türlü türlü birlikler, komandolar, karakollarla mı yapar bunu?
Yoksa içerideki meseleyi anayasal düzenlemelerle mi yapar.
Her şey bir kenara siz çözmek isterseniz bir tek kurşun sıkmadan, bir tek damla kan akmadan da çözersiniz. Ama bu yöntemlerin uygulanıyor olması ülkenin geleceğini de şimdiden kendi tekelinize almak anlamına geliyor, yani erk olma isteğinizden başka bir şey değil.
Hele şu sıralar kendi iç meselesini çözememiş bir idarenin belli alanlara özgürlük ve birlik mesajları ihraç etmesi çok garip kalıyor.
Bir ülkede iç ve dış borçlar döviz üzerinden milyonlarla ifade ediliyorsa ve siz bahşiş dağıtıyorsanız kusura bakmayın barışa olan inancınızın olmadığı okunur.
Sokak ortasında kadın cinayetleri işleniyorsa ve sadece Van gibi küçük bir ilde sekiz aylık bilançosu olarak 30 kadın intihar ediyorsa ve sizin kılınız kıpırdamıyorsa söz etmeye gerek kalmadan da anlaşılır ki burada bir insan hakları kusuru vardır.
Kadın cinayetleri ve diğer cinayetlerde kullanılan silahların kimliği menşei ülke idaresinin dikkatini çekmemektedir. Holiganların da sık sık kullandığı silah gelenekmiş gibi görülemez ve bu geçiştirilemez. İşte bu ve bu gibi kusurlardan da anlaşıldığı gibi ülkemiz barışına dair bir aktif çaba içinde değildir.
Ömründe eline silah almayan insanların düşüncelerinden ötürü şimdi ağır cezaevi koşullarına mahkum edilmesi adil görülmemektedir.
Bu tutum adil olmadığı gibi düşünce ve özgürlük önündeki engellerin kendisi olmaktadır. Böylesi bir ortamda insanların cendereye alınması toplumun bütün katmanlarına endişe ve kaygı taşır.
Sivil anayasa söylemini bile konuşmaya cesaret edemeyen bir toplumu yaratan despotluğun artık ortadan kaldırılması için vizyonu geniş özgürlükler konusunda siyasi aktörlerin rollerinin bilinciyle yapacakları atakların aşındırılmasından vaz geçmeyi bilmelidir şu süreç.
Giderek toplumun milliyetçilik duygularını kabartan ve bu temelde güç göstergesine dönüşen bu çatı altında ölümler sivil, asker ve polis tanımlamasıyla da güçlendiriliyor.
Hukuk dışılıkların karşında halk duruş sergiliyor ancak yöntem ve yönetimsel olarak geciktirmelere havale edilen demokratik adımlar bu meselenin esas kaynağıdır.
Hızlı büyüme, ekonomik kalkınmadan söz eden bir idarenin halklarıyla bütünsel bir barışı sağlaması gerekir.
Ülkenin enerjisini baskılar ve baskınlarla çürütmek yasaklarla bunu açık beyan etmek kabul edilemez ve soğuk iklime giden bu günleri daha da hızlandırmak olarak tanımlanır.
Üşüyen bir toplum ve soğuyan bir siyasi iklim ülkeyi dondurur.