İrfan Sarı

İrfan Sarı

Kanser günleri

Kanser günleri

Malum dağ ikliminin hakim olduğu Kürdistan kara parçasında yaşıyoruz. Doğal olarak zor geçen bir hayat sürüyoruz. Yani kuru, sert ve soğuk geçer Gever’de yaşam. Mevsim normalleri kadar yağış aldığını da ilave etmek gerekiyor, ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimlerinde yağmur, dolu şeklinde yağan yağış türü kış ayında ise yoğun kar ve tipi türünden yağar.

45 km uzun 15 km genişliğindeki ovanın etrafını hem sıra hem tekli dağlar sarar. Adeta nöbet tutar gibi sardıkları ovanın içine esecek rüzgarlara geçit vermez bu dağlar. Şayet rüzgarlar bu dağlara takılmasa belki bacalardan üfleyip her yıl sayısızca soba facialarına, dolayısıyla ölümlere sebebiyet verebilirdi.

Sobalardan sızan karbonmonoksit gazından zehirlenmeleri neredeyse hiç duymuyoruz tabi ki bu çok iyi bir şey. Çünkü neredeyse 20 bin haneli Gever’de hanelerin % 75 i sobalı ve katı yakıt tüketiliyor.

Dağ iklimi, yeryuvarının bu kara parçasında, Cilo Dağı Buzulu, Sat Dağı, Reşko Tepesi, Mor Dağı, Ispîrêz Sıradağları, Pizok Tepeleri, Küçük Knadil Dağı ve Meydanbelek, Terazın, Mêrgesor, Mêrgezer, Derav gibi sayısız dağ ve yüzlerce yaylayı da içine alan geniş bir bölgeyi kapsar.

Ayrıca Dêzê Ovası (Yüksekova) Harûna, Xopênê, Dêlezî, Bênyanîşiv geçitleriyle dış dünyaya bağlantı kurar, bu geçitlerin öte yanı tamı tamına başka bir iklim başka bir hava içerir. O kadar belirgin bir farklılık var ki insan şaşırmadan edemez. Mesela bu geçitlerin öte yüzünde ceviz ağaçları ve meyveleri çok verimlidir Dêzê ovasında ceviz ağacı tutar ama meyve vermez.

Bu dağlara, yaylalara ve ovaya düşen kar hemen hemen altı ay boyunca toprağı kaplar hatta yüksek yerlerde hiç bitmez, istediğin mevsimde gidip buralarda avuç avuç kar yeme şansını bulabilir insan. Kar kristallerinden oluşan bu karlar coğrafyanın kış oyunlarına doğal alanlar yaratır aslında. Ama her ne hikmetse devlet erkânının bizde burada varız şeklindeki kayak kayma aktivitesinden öteye gidememektedir.

En uzun gece ve en kısa günlere kadar sürecek hayatın içinde bu coğrafya imlerinde yaşamak elbette baha biçilmez özelikler taşır. Çok safi ve çok reel bir hayat sürebilir insan bu kara parçasında ama gelin görün ki bu o kadar kolay olmuyor.

Çünkü dağlara düşen tonlarca miktarda savaş atıkları, metal parçaları, kimyasal içerikli kitle imha silah başlıkları, mayınlar burada süren savaşın izleri, bu bakir coğrafyaya adeta zehir yükler.

Çok uzun yıllar süren, bütün pervasızlığı ile yoğunlaşan savaşın toprağa, ağaca, suya, havaya pompaladığı zehir beraberinde kanser vakalarını getirdi.

Savaşla birlikte, devletin kasten köy boşaltmaları da başladı. Üretici durumunda olan ve yukarıda anlatılan toprak parçalarında sıfır riskle tamamen doğal yaşayan halk şehirlere göçtü. Bütün servetleri geldikleri yerde kaldı, yakıldı, yıkıldı, talan edildi dolayısıyla yoksullaştılar. Kalabalık, çok çocuklu bu aileler yaşamak için her türlü iş için gecelerini gündüzlerine katmalarına rağmen bir türlü köy yaşamlarındaki refahı bulamıyorlardı. Devletin yoksullaştırdığı bu halka yönelik sosyal vicdanı kömür dağıtmayla devreye girdiği zamanlardan bu yana memlekette korkunç bir hava kirliliği alıp başını gitti.

Yine şehir merkezine sıkışan savaşın hareketliliği kendini gaz bombası ile araç lastiklerinin tutuşturulmasına terk etti. Yakılan her lastikten yükselen duman ciğerlerimize tertemiz bir kanser ikram etti yine yoğunca sıkılan gaz bombasından yükselen gaz içeriği ciğerlerimize solunum yoluyla ulaşıyordu. Hal böyle olunca kanserli günlerimiz başlamıştı çoktan.

Bu tehlikeli ve sinsi hastalık zaten insan bedenine saplanmak için bahane ararken biz bunun zeminini kendi elimizle oluşturmuş oluyorduk. Soba ve kalorifer kazanlarında tüketilen yardım kömürleri, lastik ve kimyasal içerikli katı yakacaklar uzun süren kış günlerinin ısınmak için vazgeçilmezleri oluyordu.

Suyu kirlettiğimiz gibi havayı da kirletmiş oluyorduk böylece. Savaşın o eşsiz stresi de tuzu biberi oluyordu bu kirliliklerin. Dağlardan toplanan pancar, bahçemizde yetiştirdiğimiz meyve sebze, derelerimizde sarhoş sarhoş akan su, başımızın üstünde dolaşan havaya kadar her şey kirlenince kanser çıldırmaya başladı.

Adeta kanser kapımıza tekme atmaya başladı. Kalplerimiz eskisi gibi dayanaklı olmadığı gibi akciğerlerimiz de eskisi gibi görevini yapamaz oldu. Ölen ölüyor, yaşayanlar farkına varmadan hayatın peşinde koşuşturuyor.

Ne bir kimse dokunuyor bu yaraya, ne bir kimse sessizce içimize yuva kuran bu sinsi hastalığa dair sesini çıkarıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
İrfan Sarı Arşivi