İran; Protestolar ve Özgürlük Arayışı
İranlıların sokaklara dökülüp ‘özgürlük’ sloganları atmaları bir yana, yakın gelecekte İran’a özgürlüğün gelip gelmeyeceğini kestirmek zor. Fakat İran halklarının kötü günlerden geçtiği aşikâr…
1970’lerden beridir İran’da sular durulmuyor. 79’da özgürlük ve ekonomik refah vaadiyle İran yönetimini ele geçiren Humeyni/Molla rejimi vaatlerini yerine getirmekten çok, bu süre zarfında ülkenin durumunu daha da kötü bir duruma getirdi.
Başta tüm yetkilerin dini liderin (Ayetullah) tekelinde olduğu ‘Rehberlik Kurumu’nu kurdu ve bu kurumu ülkenin en yüksek ve yegâne karar mercii yaptı. 79 İslam Devrimi’nden hemen sonra molla rejimi kısmen laik olan ülkeyi teokratik, yani şeriatla yönetilen bir ülkeye dönüştürdü.
Akabinde hem muhalif kesimleri hem de özgür ve alternatif medyayı tamamen ortadan kaldırdı. Formalite bir seçim sistemi getiren Şii Molla rejimi farklılıkları, bireysel, dinsel, etnik, siyasi özgürlükleri birer birer kısıtladı, bastırdı, yasakladı. Karşı çıkanları ulu ortada vinçlere bağlanan iplerle idam etti.
Yani, ekonomik refah ve özgürlük vaatleri tuzla buz oldu. Özgürlük mollalara getirildi, ekonomik kaynaklar ise rejimin Şii felsefesini bölgeye/dünyaya yayma faaliyetleri için kullanıldı, kullanılıyor…
İran molla rejimi hala ülkenin kaynak ve gelirlerini Yemen, Lübnan, Filistin, Irak, Suriye’deki sayıları bir milyonu geçen Şii Milislerini, Hizbullah’ı desteklemek için kullanmaktadır.
Dolayısıyla, ‘İran özellikle uygulanan ambargodan dolayı yaşanan ekonomik krizi atlatabilmek için zamlar yapıyor, bu sıkıntıyı halka ödetmeye çalışıyor’ yorumları eksiktir ve gerçekçi değildir. Çünkü İran’ın özellikle petrol gelirleri İran halkını beslemeye kâfidir.
Hâlihazırda süren protestolarda dillendirilen başlıca slogan; ‘Ne Qaze, ne Lubnan, janem ba to qurban İran’ (Ne Gazze, ne Lübnan, canım sana feda İran) sloganı da bu durumu eleştiren bir nitelik taşımaktadır.
Fakat İran Molla Rejimi ülkeyi yönetemez duruma geldi ve çanlar çalmaya başladı denilebilir.
Artık özgürlükleri kısıtlanan, ekonomik ve siyasi yasaklardan bıkan halkın çoğunluğu rahatsızlığını daha açık ifade etmeye; hatta bunu protestolarla, sokak çatışmalarıyla caddelerde göstermeye başladı.
En son Aralık 2017’de başlayan ve aylarca devam eden protestolarda onlarca kişi hayatını kaybetmiş, binlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştı. Hükümetin protestoları bastırma çabaları aylar sürmüştü.
Bugünlerde yine benzer taleplerle sokaklara dökülen halkın çoğunluğu 2017’de olduğu gibi ekonomik durumu, kısıtlamaları, yasakları, protesto ediyor, rejim ve tüm yetkileri elinde tutan dini lider Hamanei aleyhinde sloganlar atıyorlar.
Ve bu seferki protestolar tüm ülke çapında (İran’ın 31 eyaletinde) sürmektedir. Üstelik 2017’deki olaylardan daha ciddi ve şiddetli…
Yani, olaylar çığırından çıkabilir, ciddi sonuçlara yol açabilir, Suriye’de olduğu gibi geniş çaplı toplumsal olaylara veya sivil bir savaşa evirilebilir!
Protestolarda devlet binaları, malları, arabaları, karakolları yakılıyor. Yollara toprak, kum dökülüp barikatlar kuruluyor; devlet güçleri doğrudan protestoculara ateş edip helikopterler kullanıyor... Şimdiye kadar 100’e yakın sivil hayatını kaybetti ve binlerce yaralı var… Binlerce gözaltı da cabası…
Bu durumda, İran’da süren toplumsal olaylara sosyolojik veya siyasi açıdan ‘protesto’ diyebilmek artık eksik bir betimleme de olabilir…
Bu bağlamda İran rejimi de şaşırmış durumda. Rejimin orantısız şiddete başvurmasıyla beraber çoğu zaman ikircikli bir tutum sergilediği, yani nasıl bir tutum takınacağı hususunda tereddütler yaşadığı gözlemlenebilir. Hükümet yetkililerin çelişik ve karşıt demeçler vermesi, bir ileri bir geri adım atması, askeri kanadın tehdit edip siyasi yetkililerin bu söylemleri yumuşatmaya çalışması buna gösterge olarak gösterilebilir.
İran devlet güçleri, Meşed, Kum, Tahran gibi yerlerde kısmen dengeli/orantılı bir şekilde güvenlik önlemleri almaya çalışırken Kürdistan bölgesi, Belucistan ve Huzistan’a aşırı bir şekilde asker, polis ve Besic güçlerini yığmış durumda.
Hâlihazırda çatışmalar bu söz konusu üç bölgede yoğunlaşmış ve ölüm/yaralanmaların çoğu da buralarda meydana gelmektedir.
Protesto ve olayların sürdüğü Kırmanşan, Merivan, Sine/Senendej, Bane, Civanrud gibi yerlerde protestoculara gerçek mermilerle müdahale edilirken diğer yerlerde plastik mermilerin kullanılması bu bağlamda dikkat çekicidir.
Yani, bu durum, rejimin farklı bölgelere farklı derecede şiddet uyguladığı veya tutum sergilediği biçiminde yorumlanabilir.
Bu da İran rejiminin bu üç bölgeyi (Kürdistan, Belucistan ve Huzistan) ciddiye aldığını göstermektedir. Kürdistan bölgesinde Kürt nüfusu, Huzistan’da ise Arap nüfusu yoğunluktadır. Ayrıca Belucistan ve Kürdistan bölgelerinde örgütsel siyasi gruplar/partiler vardır. Huzistan’da ise Suudi Arabistan’a ilgi duyan Şii Arap nüfusu yoğunluktadır.
Bunların yanı sıra, dikkat çekici noktalardan biri de İran’ın kadim Fars kültürünü barındıran ve çoğunluğu Fars olan Şiraz’ın büyük çoğunluğunun protestolara katılmasıdır. Şiiliğin dini merkezleri olan Kum ve Meşed bölgeleri de yoğun şekilde protesto ve olaylara sahne olmaktadır.
Bu durumdan ülkede yapılan protestolarda temel uzlaşma noktalarının siyasi olmanın yanında, ekonomik ve özgürlük olduğu sonucu çıkarılabilir…
‘Zende bad İran, merg ber diktatör’ (Çok yaşa İran, diktatöre ölüm) ortak sloganı ise insanlarının çoğunun siyasi durumu ve rejimi eleştirdiklerini betimlemektedir.
ABD, İsrail veya batılı güçlerin İran rejimini suçlar nitelikteki ve ‘İran halkının yanındayız’ gibi açıklamaları ciddiyetten uzak görüldüğü gibi İran halkına yardımcı olmamakta, aksine İran rejiminin ‘dış kışkırtma’ iddiasına destek vermektedir.
Ayrıca, Hamanei, Hasan Ruhani gibi devlet yetkililerin çıkan olaylar için ‘dış güçlerin oyunu veya kışkırtması,’ deyip İsrail’i suçlamaları, ‘Trump’ın yaptırımlarının sebep olduğunu’ açıklamaları, yeterince karşılık bulamamaktadır.
Twitter: @iskkahraman