'Hayatta mıyım?'
Basından izlediniz Suriyeli kız çocuğunun, bu sorusunu.
Hemcinsleri ve akranları, kimyasal silah belirtileri taşıyan ölümlerle yaşamlarını yitirmişlerdi. O da etkilenmişti gazın kokusundan ama hala hayattaydı! Ve soruyordu etrafındakilere "Hayatta mıyım?"
Nefes almanın deli şaşkınlığı, bir çocuğun bu gazdan etkilenmeden önce çektiği acının, başına gelen barbarlığın sonucuydu.
Gördünüz!
Yan yana, çapraz çapraza, tıklım tıkış çocuk cenazesini.
Sere serpe uzanmış o çocukların bedenlerinden yaşlarını kestirmek zor değil, 5-8-10-11…
Bu çocukları, katletmek hem de alçakça öldürmek için hangi bahanesi vardı o canilerin, katillerin?
Pek tabi ki, hangi bahaneleri olsa da, insani ölçü taşımayacak.
Ancak orda gerçekleştirilen katliam, tarihte az rastlanılır bir canilik örneği taşıyor diyebiliriz. Ama zaten Ortadoğu’nun orta yerinde, uzun bir zamandır, insan katletme provaları yapılıyordu ve bu provaların sonucunda böylesi ruhsuzluk örneği karşımıza çıkıyor.
Irak, Suriye, mısır, Pakistan, Afganistan v.s…
Tastamam, dramlara, akla hayale gelmeyecek saldırılara, patlamalara, ölümüne tecavüzlere, çok olağan dışı çocuk ve kadın haklarının ihlallerine uğradığı gibi, genelde de insan haklarının ihlalinde bir yükselme ve giderekte artış gösteren bir seyir vermektedir.
Elbette bu ölümler ve insan hakkı ihlallerinin yaşanmasına tepkisiz kalmamalı dünya. Her vicdan sahibi ideolojisi ve düşüncesi ne olursa olsun bu planlı ilerleyişin önünde, bir gün sıranın ona gelebileceğini düşünerek ve orda yaşamını yitirenlerin insan olduğunu hesaba katarak tepki verip, dik durması gerekiyor.
Yani sizi içine almayan zulme karşı da tepki koymayı bilmelisiniz.
Yoksa kendinizden başkasını göremeyecek kadar kör kalırsınız.
Ortadoğu kazanı, insan kafataslarını içine alıp kaynatırken, altında yanan ateşe odun yetiştirenlere karşı da, ancak başkalarının acılarını duyarak mücadele edebilirsiniz. “Hafızası kendine yaşamak” o ateşi durmadan gürleyenlerin elini güçlü kılmaktan başka bir işe yaramaz.
Çocukları durmadan, kasap gibi kesip doğrayan, tecavüz eden, yakan, kaybeden insan müsveddelerine karşı reaksiyonsuz kalmak neme nem bir şeyse, başınıza gelecek bir şeye hazır olmak ta öyle bir şeydir.
Çocukların hayatta kalabilmelerini sağlamak gerekiyor.
Bütün dünyanın çocuklarına, sadece çocuk gözüyle bakmayı öğrenebilmeliyiz. Onların gencecik bedenleri üzerinde harita oluşturmaya çalışan, zevkinin imparatorluğunu kurmak isteyenlere karşı insan olarak durmayı becerebilmeyiz.
Bir daha hiçbir çocuk "Hayatta mıyım?” diye sormamalı.
Bir daha hiçbir çocuk, bombardıman ile ya da soğuktan donarak ölmemeli.
Bir daha hiçbir bebek, öldürülmemeli, gaz bombaları ya da kimyasal gazlarla.
Eğer ağlanacaksa, öldürülen, katledilen, barbarlık uygulanan, tecavüze uğrayan, kaybettirilen bütün çocukların, annelerinin ve babalarının duygularına ağlamalı…
Eğer birine ağlanacaksa; bu şu demek olur, belirli bir kesimin acıları ağlatıyor sizi.
Diğerleri sizi ilgilendirmiyor.
Yani sizden olmayan bir genç kızın ya da bebeğin ölümü…
Elbette ağlayın… Bu belirti doğal olarak sizin canlı olduğunuzu ve bir insanında canlı olmasından mukabili verdiğiniz doğal tepki olarak algılanır.
Ama öldürülen çocukların her birine bu tepkiyi vermelisiniz.
Yoksa Suriye’de, başka yerler de, çocuklar can telaşı içinde, “Hayatta mıyım?” diye sormayı sürdürür…