Gözlerini kapa İstanbul
denize düşen ay
kıyıya tutunurdu kırağı gibi
İstanbul gayri meşru doğurmuştu mehtabı
bütün sokak çocuklarını pide açlığı tutmuştu
simit, susam; rüya.
ayaküstü oyunlar
sahurda sevişenler ve öpüşenler
ve cami avlusunda yatan hırsızlar
bu şehrin aristokratları,
centilmenleri,
en karizmaları
en fahişeleri
uykusuz
şimdi beş parasız
baştan başa düşünebilir seni insan
ama dolaşamaz kanatsız
vakit dudaklarından akan ıslak bir arzu olunca
damarlarım kızgın ve şehvetli bulutları taşır içinde
şimşekler çakıyor akarsularıma
gözlerini kapa İstanbul
beni bir fahişe doğuracak az sonra
piç gözlerim olacak
gözlerini kapa! Babaları her zaman analar doğurmaz.
bazen yağmurlu bir sonbaharda demini tutar
ve bir korulukta veyahut bir yol kıyısında içmek ister gibi
çoğalır
susar
ve doğurur bacak aralarından güneşi
unutma!
beni centilmen bir tanrı sandılar
başka çare yok
sütleri inek memelerinden
göğsüne ben taşıdım inan.
kar şimdi beni rengine mevsimin
kar ki harcım kıvamını tutsun
gözlerini kapa
işçiler müstehcen fıkralar anlatır yoksulluğa inat
minibüsler ter kokar
patika platonikleri yolcu güzergahlarında
aşklarda yaşanıyor inan
aşklarda
ateşten, sudan duru
köylü akşamlara sanırsınız
tuzdan, şekerden ve soğandan yana
hücrelerine kadar aşk
aklımı kaçırma
gözlerini kapa
trenleri ve vapurları çıkar rahminden
bağırsak bütün martılarla
sus! ...
kulaklarını da kapa
intihar ederim kalbinde
ihtilal var bu akşam nasıl olsa
başaramasak ta
biz seninle Eylülde
yağmur sabahlarındaki parke taşları kadar yorgun
masallar olurduk.
ellerimiz kelepçelere hiç alışmamış
firar eden kalbimizde kurşunlar
firar eden kalbimizde paslı hançerler
bu elma şekeri kaçamaklar
ve topaç hızı dönen çocuktur sana ağlayışlarım
dün gece sen boşaldın denize yağmur yağmur
bugün ben göğsümün düğümüne
gel etme böyle
çünkü zina bir tek gözyaşlarıyla olur
günah içimi kanatıyor
babam ölmeseydi eğer
göğsünün sepeti dağ açardı gururdan
intihar ediyorum kendimi
hücrelerine kadar aşkla
kanımla
metropol şehirde
spartaküs aşk
gel tut beni
proleter terimi sil.
kıyıya tutunurdu kırağı gibi
İstanbul gayri meşru doğurmuştu mehtabı
bütün sokak çocuklarını pide açlığı tutmuştu
simit, susam; rüya.
ayaküstü oyunlar
sahurda sevişenler ve öpüşenler
ve cami avlusunda yatan hırsızlar
bu şehrin aristokratları,
centilmenleri,
en karizmaları
en fahişeleri
uykusuz
şimdi beş parasız
baştan başa düşünebilir seni insan
ama dolaşamaz kanatsız
vakit dudaklarından akan ıslak bir arzu olunca
damarlarım kızgın ve şehvetli bulutları taşır içinde
şimşekler çakıyor akarsularıma
gözlerini kapa İstanbul
beni bir fahişe doğuracak az sonra
piç gözlerim olacak
gözlerini kapa! Babaları her zaman analar doğurmaz.
bazen yağmurlu bir sonbaharda demini tutar
ve bir korulukta veyahut bir yol kıyısında içmek ister gibi
çoğalır
susar
ve doğurur bacak aralarından güneşi
unutma!
beni centilmen bir tanrı sandılar
başka çare yok
sütleri inek memelerinden
göğsüne ben taşıdım inan.
kar şimdi beni rengine mevsimin
kar ki harcım kıvamını tutsun
gözlerini kapa
işçiler müstehcen fıkralar anlatır yoksulluğa inat
minibüsler ter kokar
patika platonikleri yolcu güzergahlarında
aşklarda yaşanıyor inan
aşklarda
ateşten, sudan duru
köylü akşamlara sanırsınız
tuzdan, şekerden ve soğandan yana
hücrelerine kadar aşk
aklımı kaçırma
gözlerini kapa
trenleri ve vapurları çıkar rahminden
bağırsak bütün martılarla
sus! ...
kulaklarını da kapa
intihar ederim kalbinde
ihtilal var bu akşam nasıl olsa
başaramasak ta
biz seninle Eylülde
yağmur sabahlarındaki parke taşları kadar yorgun
masallar olurduk.
ellerimiz kelepçelere hiç alışmamış
firar eden kalbimizde kurşunlar
firar eden kalbimizde paslı hançerler
bu elma şekeri kaçamaklar
ve topaç hızı dönen çocuktur sana ağlayışlarım
dün gece sen boşaldın denize yağmur yağmur
bugün ben göğsümün düğümüne
gel etme böyle
çünkü zina bir tek gözyaşlarıyla olur
günah içimi kanatıyor
babam ölmeseydi eğer
göğsünün sepeti dağ açardı gururdan
intihar ediyorum kendimi
hücrelerine kadar aşkla
kanımla
metropol şehirde
spartaküs aşk
gel tut beni
proleter terimi sil.