Felaket
Felaket Ankara’yı toplayıp barut fıçısına dönmüş topraklara getirmek gerekiyor. Savaş sürmemeli demeli. Savaş sürmemeli… Çünkü; "savaş eğer bir şey üretiyorsa o da mezarlıklardır ve mezarlıklarda düşmanlık yoktur ..
" Yolun ortasında roketatarlarla birkaç otobüs dolusu asker vuruluyor. Ölen askerler, yaralananlar ve birçok eve düşen ateş…
Savcı gün ortası öldürülüyor.
Ne acıdır ki halen ölen insanların cenazeleri önünde fotoğraf çekmek sadistliği de ok gibi fırladı yaydan.
Sokaklarda gösteriler.
Gaz bombaları. Panzerler, Tomalar ve iri gövdeli kamuflaj giysili polisler.
Postalların en fiyakalısı, silahların en cilalısı, güneş gözlükleri…
Bir savaş sürüyor buralarda beyler!
Bütün savaşlar insanlara, canlılara, doğaya zarar verir. Acı duyar anneler ve babalar. Sevgililer, kardeşler ve eşler hüzün tabakasına dönerler.
Ormanlar yanar, vadiler bombalanır, sonbaharın kurumuş otları tutuşur, börtü böcek ne varsa kavrulur.
Adaletsizlik diz boyu olur. Onu değiştirme gücümüz olamaz.
Suyun önüne bentler vurulur savaş bahanesiyle. Kuş yuvaları su altında kalır. Evsiz ve barksız kalır tüm hayvanlar. Karıncalar su yükselince yurtlarından olur.
Toprağa ağır metal karışır, barut saçılır içine, kokusu yayılır insan etinin.
Ve “babalar oğullarını toprağa verir savaşlarda” Hayat mantalitesi değişir.
Adaletin peşinden koşmayı bırakır insan, çünkü adaletsizlik diye bir şey gündeme gelip oturmuş olmuştur. İtiraz etsen, feryat etsen kar etmez! bir felaket gelip yakalamış olur yakasını hayatın.
Malzeme zamanıdır savaş zamanları.
Ranttır, savaşta ısrar.
Operasyonlar ülkenin evlatlarını öldürme organizasyonu olur.
Sesin akordu bozulur. Kimse sesinin tonunu tutturamaz. Ağlayanlar ve yüksek oktavdan bağıranlar kaybolan seslerinin peşinden gitmez.
Öfke ve kin acıklı hikayeler yaratır.
Savaş zamanı, iyi uyutulur yurttaşlar. Vatan, millet ısmarlanır sürekli, siparişler afiyetle yenilir vatandaşlar tarafından.
Yediği ekmeğe ve içtiği suya, aslında çocuklarının kanı karışmıştır ama bilmezler!
Bir siyah perdeyle kapanmıştır vatandaşın gözü…
Bir felaket halidir savaş.
Uyuyanlar uyanamaz uykusundan.
Ankara emir verir, bölgede insanlar bombalanır.
İnsansanız ölmemeniz için hiçbir nedeniz kalmamış olur.
Ölümün türlü hali var. Bombalanma suretiyle, mayında parçalanma biçimiyle! Ve daha kaç çeşit ölüm “nasip” olur size.
Cellâdın kılıcı keskin olur. Eğer savaş varsa ve toz-bulut olmuşsa her yer.
Hiçbir karakolda generallerin çocuğu nöbet tutmaz Silah çatmaz. Kuralsızlık baş gösterir devletin bekası için.
Hiçbir ağanın/beyin, oğul-kız gamı olmaz.
Bir bardak su vereni olmaz yoksul çocuklar veda ederken hayata. Cenazesi parçalanır, yakılır, itilir, ezilir, eti kopartılır, kemikleri kırılır hiçbir din söylemez bunun günahını ve cezasını…
Onun için Ankara’yı getirmek gerekiyor bu felaketin yaşandığı yere.
Felaketi yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrensinler diye.
Belki o zaman felaket biter, ferahlar insanlar, toprak, dağ, rüzgar, güneş, börtü-böcek, ağaçlar…
Yaşamak insanca. Kimliği, dili, kültürüyle…
Adalet olur belki o zaman.