Dün ve bugün…
Kürtler söz konusu olunca; TBMM çatısı altındaki siyasi partiler kayıtsız şartsız bir araya geliyor.
Televizyonlarda yaptıkları açıklamalarda, birbirini paralayan/parçalayan, bel altı vuruşlarıyla seviyesiz dil kullananlar bile mesele Kürtler olunca mıknatıs gibi birbirine yapışıyorlar.
2013 Newroz'undan sonra başlayan normalleşme havasından sonraya denk gelen, son bir yıldır startı verilmiş savaşın sesi giderek yükseliyor; dokunulmazlıklar konusunda CHP ve MHP’nin AKP ayarına gelmesiyle, savaş hem kirli hem de derinlemesine bir kuyuya doğru gidecektir.
Çocuk istismarının mantar gibi okullarda, yurtlarda, kurslarda türemesine karşı, iktidarın topyekün savunmaya geçmiş olması da bu savaşın bir sonucudur.
Toplumu dize getirmek için, en değerli varlıkları olan çocukları üzerinde uyguladıkları sistematik taciz ve tecavüzün normal bir tutummuş gibi gösterilmesi bir politika olarak ortaya konmuştur.
Ebeveynler devletin bu tutumu karşısında, doğup büyüdükleri kentleri terk diyor.
Diz çöktürme operasyonları toplumun tüm kesimleri üzerinde planlı olarak işlevini sürdürdükçe bir ağır tablo da oluşuyor.
Kürt illerinde askeri yetki ile yıkımlarda sürüyor bir yandan.
Akla ve mantığa ağır gelen bu operasyonlarda, santim santim halkın emeği toz-buz ediliyor.
Canlı ne varsa yok ediliyor.
Bunlar yapılırken de; kolluk güçleri fotoğraflar çekip sosyal medyada paylaşıyor.
Faşizan sloganlar, ırkçı yazılarla paylaşılan bu fotoğraf ve görüntüler de, kendilerince “dize getirme” politikalarını gerçekleştirdiklerini zan ediyorlar.
Rotası Kürtleri ve muhalif tüm kesimleri susturmak olan bu savaşın aklı kudurmuş durumdadır.
Muhacir olan Suriye halkını bile bu savaşın içinde koz olarak kullanmak istemelerini anlayamayan iktidar yakını kesimler, birgün bu meseleden ne kadar çok zarar görebileceklerini kestiremiyor.
Öylesine derin bir uyku halindedirler ki; uyanmalarına yarayacak tüm durumları bile duymak istemiyorlar.
Çocukları devletin kadrolu adamları tarafından tecavüz edilirken bile, suçu başka yerde aramaya çalışan ve tecavüzcüleri kutsayan hal aslında köle olma halidir.
Köle toplum için programlanan devletinde asıl istediği budur.
Siyaseten Kürtlerin oyları ile iş başına gelen siyasetçilere uygulanan da aslında bu programın pratiklerindendir.
“Teröre” destek adı altında cezalandırılmaya çalışan HDP siyasetçilerinin şahsında aslında seçmenleri cezalandırılıyor.
Yani Kürtler...
Selahattin Demirtaş’ın dokunulmazlığı kaldırıldığında, Kürtlerin dokunulmazlığı söz konusudur. Yargıç karşısına çıkarılırsa, Kürt halkı yargıç önüne çıkmış demektir. Cezaevine gönderilirse, Kürt halkı cezaevine konulmuştur anlamına gelir.
İşte onun için yani söz konusu Kürtler olunca, dost-düşman bir araya geliyor.
Tarihe dönüp bakınca da böyle, bugüne bakınca da böyle…
Kim bilir yarın için ne olur?
Ama bu gün korkunç şeyler oluyor. Ve durup izleyen yığınlar var.
Sadakat, bağlılık, milliyet, vatan bir yana öfkenin ve kinin haddi hesabı yok. Gözlerini kapatıp beyninden kan seli akıtanlar, şehirleri kasıp kavuruyor. Yakıp yıkıyor.
Yüzde yüzü Kürtlerin yaşadığı şehirler.
Keyiflice yakıyorlar.
Ve siyaseten iktidar kurumu, Kürtlerin seçtiği vekilleri siyasetten uzaklaştırmayı ve bunu da yasaya bağlamaya çalışıyorlar.
Belediye başkanları, meclis üyeleri, il-ilçe başkanları ve yöneticilerini.
Parlamenterleri…
Yasaya bağlayıp, siyaset dışı bırakmayı planlıyorlar.
Buna rağmen, topluma mazlum olduklarını anlatıyorlar ardı arkası gelmeyen toplu açılışlar, muhtar toplantılarıyla.
Geri kalanı da kendine basın diyen kesim tamamlıyor.
Anadolu’nun her evine iktidarın masumiyeti, mazlumiyeti pompalanıyor.
Oluk oluk kan akıyor ama yine masum olan iktidar.
Yine masum!
Yine masum!
Ve muhalefette Kürtler söz konusu olunca masuma oynuyor.
Mehteran takımı.
Tıpa tıp.
Dün ve bugün…