İrfan Sarı

İrfan Sarı

Çıkış elimizde

Çıkış elimizde

Nasıl bir kentte yaşamamız gerektiğini günlük yaşam içindeki pratikleriyle öğreniyoruz. Her gün karşı karşıya kaldığımız sağlıksız kentleşme her bireyi düşündürüyor bu anlamıyla. Aslında teoride yüzeysel bir kent ve kentli bilinci de var.

Günlük hayatın seyri içinde karşılaştığımız sorunlar; yolların bozuk olması, kentin temiz olmayışı, alt yapının bitmeyen çalışmaları, çöplerin ya da katı atıkların uygun olmayan şekilde yok edilmesi, gıda maddelerinin sağlıksız üretimi, artan maliyetler ve yaşamsal ürünlere ulaşımın giderek kısıtlı hale gelmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Fakat bunun var olmasının esas nedenini yönetim anlayışıyla birlikte gelişmekte olduğunu bilmeliyiz.

Bu aksaklıklara rağmen, kentliye fatura edilen, yurttaşı sömüren bir yönetim anlayışı giderek yerini alıyor. Otoriteleşiyor. Neredeyse alınan nefesten vergi talebi söz konusu.

Oysa tanımsal olarak kentli hakkı: “Kentli hakları, temel hakların, ekonomik, toplumsal ve kültürel hakların, siyasal hakların ve dayanışma haklarının gerçekleşme alanı olarak, kent mekânında somutlaşmasıdır. Bireyin sahip olduğu insan haklarını kentsel mekânda yeterince ve özgürce kullanabilmesidir.”

Doğal olarak bu tanım etrafında bir arayış içine girdiğimizde koskoca bir boşlukla karşı karşıya kalıyoruz. Tanımın çok dışında bir pratikle yüz yüze kalıyoruz.

Nedenlerini sıralamak mümkündür ancak tanıdık izahıyla, kanuni düzenlemenin yetersizliği ve seçilen ile atananların mevzuattaki boşluklara kendilerini fazlaca kaptırması olarak değerlendirebiliriz.

Bir başka değişle kentin rant cazibesidir.

Evet, birinci derecede deprem fayı üzerine kurulan bir kentin bile rant fayına dönüşmesinin önüne geçemeyen denetim ve yönetim zafiyetidir gerçek mesele.

Böylesi bir handikapla öteden beri karşı karşıyayız.

Zengin alüvyon topraklara sahip olmakla birlikte gelişi güzel imar planlamasıyla yüz yüze bırakılmıştırşehir. Yerel yöneticilerinin bu toprakları tarımsal alan olarak belirlemesi gerekirken, Ana merkez koordineli yöneticilerle imara açması, konuya rantiyer yaklaşımsonucudur.

Özel olarak da günü kurtarma ve ayrıca konu ile ilgili ihtisas sahibi olmamasını ekleyebiliriz.

Diyebiliriz ki lokal olarak sadece yaşadığımız kentin sorunu değil bu, coğrafya üzerindeki tüm yerleşim birimlerinin karşılaştığı sonuç budur.

Nüfus sirkülasyonun artan hareketliliği doğrultusunda bir kent bilincinin olmaması ve planlama yapılmaması da bu sonucun etkenidir.

Eko sitemin bu sonuçla önlenemez tahribatı şüphesiz geleceği kaotik iklim fonksiyonlarıyla baş başa bıraktığını söylemeliyiz. Ki bu konular üzerinde bilimsel verileri neredeyse göz önünde bulundurmadığımızı da kolaylıkla söyleyebiliriz.

Günümüzde dünya üzerinde de kara parçaları, okyanuslar, denizler, nehirler  “yetişin kurtarın”  uyarısında bulunuyor. Eko sistemin hızlı bir şekilde neo liberal politikalara karşı yakarışı görünürdür artık.

Elbette siyasal otoritelerin bu konuda pek bir şey yaptığını söylemek neredeyse imkansız. Giderek iktidarlarını pekiştirmek, uzatmak barbarlığına yeniliyorlar.

Karıncanın yuvasına, börtü böceğin yaşam habitatına uzanan rant arzusu, doğaya saygılı, ölçülü olmayı unutturup sürekli bir tüketim acımasızlığını doğuruyor.

İnsanları özgürlükten ve temel haklardan etme, ezme, yoksullukla terbiye etme, korkuyla sınama, kitlesel imha silahlarıyla ürkütme, teknolojik araçlarla özel yaşamı izleme politikaları ile meşgul etmenin belli ki esas nedeni eko sistemdeki imdat çağrılarını görünmez kılmaktır.

Kent ve kentli yaşama dönersek; insanın yaşam habitatına da göz koyan düzenle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Koca koca sermayedarlar ile emekçilerin çelişkileri kentin her yerine sirayet etmiştir.

Boğazına kadar insan olanlarla, boğazına kadar kirliliğe bulaşanların diken üzerindeki kentli yaşamlarının çelişkilerini okuyup duruyoruz. Bununla da kalmayıp, özel mülkiyet ile hükümet iktidarına karşı yaşam alanlarımız daraltılıyor, yaşanmaz hale getiriliyor.

Çıkış mı? Çıkış elimizde. Torunlarımızın dünyasını onlara tertemiz bırakmak için mücadele etmek, haklarımıza sahip çıkmak, bilime ve bilgiye önem vermek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İrfan Sarı Arşivi