Berfo Ana
Hakkari dağlarından daha yeni kar çekilmeye başladı. Birkaç deme kalmaz yeşilden gözleri, şerbet sudan akarsularıyla hesapsız bir bahar açacak. Bulunduğu makama vicdanıyla oturacak, kar bir yandan, bir yandan yemyeşil çayırlar, otlaklar, orman bitkileri, bir yandan sararmaya başlamış erken bahar bitkileri, filize durmuş meyve dalları, döllenmiş toprağın sinisinde serpilecek ayaklarımıza. Dağlar yine heybetiyle, şahin bakışlarını esirgemeyecek bu siniye. Keklikler su yataklarına inecek, doğal olarak dağ keçileri oğlaklarını avcılardan koruyacak ana güdüsüyle…
Ellerinde bahar otoritesinin çiçekleri çocuklar; annelerinin ellerini öpmeye gidecek. Rengarenk çiçekler ile sarılınca annelerine bil ki senin annelik kokunu çekecekler ciğerlerine, ciğerlerine senin annelik kokun dolacak. Boş bırakılan kucağın oğullar ve kızlarınla dolacak. Derin derin çekeceksin kucağına o çocukların çiçeklerinin kokusunu, çocuklar sana bahar sinisinde hiçbir evladın ölemeyeceğini sunacaklar.
Sevdalanacaksın onlara, oğluna sevdalandığın gibi.
Hani senin kınalı kuzun Cemilini kaybeden korkaklar var ya işte o korkaklar mahkemelere de gelecek kadar cesur olamazlar. Onun için gönlünü ferah tut! Korkakların rüyaları olmaz, korkaklar korkakça yaşarlar…
Cemilin kayboluş hikayesi hazin değildir aslında o kadar çünkü Cemil korkakların yüzüne inmiş bir şamardır hem de ömrü billah atılamayacak bir şamar. Cemil Vicdansızların vicdanındaki dinamittir, patlamış ve tarumar etmiştir onları.
Tabi korkaklar hiç bitmedi. Kaygını anlıyorum. Ana yüreğinin önünde bir evladın en naif duruşuyla duruyor ve görüyorum o kimsesizliği, senin gibi kimsesiz bırakılmış diğer anaların yüreği önünde de duruyorum anlıyor ve tutuşup yanıyorum.
Çınar anam, Ceylanı bir havan topuyla vurdular. Annesi kızının parçalarını eteğine topladı ona makarna pişirecekti akşama dönebilseydi. Ama dönmedi son arzusu makarnaydı yerine getirilmedi. Çocuktu Ceylan ölümü sorsan bir oyun sancak kadar çocuk hem de. Vurdular yargısız, insafsız…
Uğur 13 yaşındaydı… 13 kurşunla infaz ettiler. Kara haber dağılınca dünyaya ağlar sandık diğer analar, ağlamadı, duymadı dünya…
Cüneyt’in kolunu kırdılar gün ortasında.
Enver’i alnın ortasından vurdular. Kıydılar ona. Pırıl pırıl sabahları ona haram ettiler kara kara topraklar aldı onu bağrına.
Hesap, insanı makam sahibi yapar belki Çınar Anam ama çocukları öldürmek onlar üzerinden hesap yapmak insanı makam ve mevki sahibi yapmaktan çok insan olmaktan eder.
Bir gün dünya Cihan’ın poşi taktığı için cezalandırılacağını duyacaktı elbette çünkü kurşuna dizilen çocukları gördü bu dünya. Poşi takmak yasak; çınar annem, asırlık annem, memleketimin merhemi, merhameti yok annem.
Dünya, Uludere’de bombalanan Kürt gençlerini de unuttu tıpkı Özalp ta General Muğlalı emriyle vurulan köylüleri unuttuğu gibi.
Ama Kürt anaları katır sırtında taşınan çocuklarının cenazelerini unutmayacak. Unutmak için doğurmadı o çocukları anneler. Yaşatmak için, ölüyken de yaşatmak için doğurdu. Çocuklarını sevmek, onları sevmek kadar masum ve dürüstçe ne olabilir ki?
Korkularını öfkeye dönüştürenlerin parçaladığı çocuklar nasıl unutulabilir. Hangi hukuk, hangi vicdan, hangi kitap buna icazet verir. Parçalanmış insan cesetleri gün yüzüne çıkanda ve traktör römorklarına doldurulanda vicdanı yetip tek kelime edemeyenler bilin ki analar çocuklarını ölü ya da diri asla unutmaz. Siz susabilir ve konuşmayabilirsiniz. Siz konuşmuyorsunuz diye analar unutmayacaktır olup bitenleri.
Berfo ana, bir asır geçmiş yaş hanenden, ne yokluklar, ne sürgünler, ne katliamlar ve ne zulümler gördü ömrün.
Konuşurken oğul acısı çıkıyor dilinin ucundan, konuşurken oğulsuzluğun kara gecelerinden oluşan ömrünün tamamı görünüyor.
Yüzünün haritasında okuduğum insanı tanımak için yürek ister, vicdan ister… Vicdansızlar bilemez ana!
Ama Çınar Anam, Berfo Anam bütün mevsimler ve bu açan bahar Hakkari dağlarından seni görüyor ve anlıyor.
Annelerin bir günü olamaz, senin şahsında bütün yüreği yangın annelerin dört mevsim, on iki ay, elli iki hafta, üç yüz altmış beş gün üç yüz almış beş kere ellerinden öperiz…