Baba beni sırtına göm
Yukarıda ki başlığın doğmasına vesile olan dram Van elinden…
Xecê û Sîyabend efsanesinin anayurdundan.
Sönmüş bir yanardağ olan Süphan’ın karlı doruklardan varoluşla baktığı o kent…
Turkuaz rengiyle, dağların arasına kaçıp sığınmış o gölün kıyılarına tutunmuş bir şark kenti.
Sultanlar, padişahlar, beyler, reisicumhurlar görmüş o serhat eli.
Kanlı akardı Zilan, deşilmiş anne karınlarından ve ceninlerden sızan kanla…
Muradiye de kerpiç duvarlar ve toprak damlar altında yitip giden bebeklerin, annelerin, babaların günahsız bedenlerinin harabesi…
Ve 33 kurşun.
Bir paşa ferman eylemiş… Sual eylememiş hiçbir hâkim, savcı…
Doymamış olacak ki bir deprem daha, modern çağda hem de.
Ölümlere sevinen kansızların, vampirlerin, kalpsizlerin uzak uzak uluduğu o eşsiz acıların beli bükülememiş şehri…
Sonrası bir karlı diyardır, Allahın selamından mahrum.
Kar altında,
Geçirilecek ayların sonrasında yolunu şaşıran bir güneşin ısıttığı kaburga kemiklerinin unutulmuşluğudur Tuşba…
Urartu…
Van…
Axx Kurdistan! seni aslen tanıyorum.
Yolların nasıl yok, çok iyi bilirim…
Nasıl kapanır!
Nasıl kapatılır!
Ve nasıl çevrilir bilirim…
Kasım gelip kapıyı kapadığında, Ocak çatınca kaşını, Şubat kasvetini buza çevirende yani kış olanda, bu şehir nasıl kapanır yaşama ve nasıl yalnız ve nasıl ölümlü olur bilemezler.
Hâlbuki dengbejlere sorsalar bu kara talihi öğrenecekler.
Bir klama sorsalar…
Bir Kürtçe ezgiye,
Öğrenecekler geceler boyu süren sancıları, kimsesizliği, çaresizliği…
Çocuklar niye ölür öğrenecekler.
Sancısını anlatamadan kıvrım kıvrım, ateşler içinde, kan ter içinde nefessiz kalmayı öğrenebilecekler eğer sorsalar bir anneye… Bir babaya…
Bir babaya sorsalar eğer,
Çocuğunun cansız bedenini bir torbanın içinde sırtına nasıl vurduğunu anlayacaklar belki.
Yol götürmedikleri mezralarda yaşayan çocukların neden öldüğünü öğrenmek istemeleri kadar büyük bir kabahatin devleti, bir kente ne kadar uğradıklarını öğrenir belki…
Öğrenirler belki.
Utanmaz mezarlar gibi.
Çok uzak kaldıkları şehirlere niçin geldiklerini de öğrenirler belki.
Ne gariptir yaşarken umurlarında olunmayan çocukların ölümleri için otopsi yapmak.
Belki bunu da anlarlar.
Kürt babaların bildiklerini, anladıklarını, neler çektiklerini anlarlar bir ihtimal.
Bir sorsalar diyorum…
Çocuklar kimlikleriyle nasıl ölür öğrenirler belki.
Ve kayıtlara sahte kimlikle nasıl geçirildiklerini de öğrenirler.
İşte hakiki kimlikle ölmek; ya bir annenin eteğinde parçaları, ya katır sırtında bir o yana bir bu yana buz kesmiş ya da bir babanın sırtındaki torbada upuzun yollara düşmüş, henüz küçücük.
Baba beni sırtına göm şerefin ve namusunla, utanmaz mezarlardan korkuyorum.