Ayakkabı günlüğü
“Dost başa, düşman ayağa” bakarmış.
Türkiye halkları nereye bakıyor konusunda bilgi edinmek için, bir gezintiye ihtiyaç var sanırım.
Çok eskilere gitmeye gerek yok.
Tepedeki askerlerin postalları ve aşağıdaki eratın potinleri yeteri derecede yakın zamandan bize haber eder diye düşünüyorum.
Zimmetli verilen potinlerin senelik maceraları, Anadolu’dan giden yoksul çocuklara sorulursa kaç bin hikaye çıkar.
O potinlerle tek nizam ses çıkarmak, nal takılmış at koşumundan çıkan toz bulutunu andıran yürüyüşler şu askerliği yapmış her kesin hafızasında taptaze duruyordur.
Sonra beyler sofrasına gitsin diye tarlada çalışan ırgatın ayakkabısı gelir takılır insanın aklına. Tıpkı insanın böğrüne gelip saplanan acı gibi inletir birden.
Gözler yerinden fırlar, lokma boğazda kalmış gibi çaresiz bir ölüm anı yaşanır birden.
Eti, sütü, yünü verimli olsun diye beslenen hayvanların güdenine sormalı bir de ayakkabıyı. Duvar ustasına, ameleye, ayakkabı boyacısına, ayakkabı tamircisine sormalı belki de…
Kim bilir belki de bir holding sahibine, bir medya patronuna sorulmalı…
Artistler, mankenler, futbolcular, medyatik figüranlara sormaya gerek yoktur. Onlar halkın yaşamlarını oynarlar, halkın üstündeki halka vitirin görevi görürler de ondan.
Ayakkabının her cinsini üretenlere sormalı mı acaba?
Kara lastiği yani boğabaşını neden üretir?
Ya da içi bezli cızlaveti…
Hakiki deriden üretileni de sorabilmeli,
Kundurayı…
Marka marka ayakkabıları…
Mesela bir çift ayakkabıya verilen parayla kaç evin mutfağına erzak alınabileceğini de sormalı.
Hakiki bir Müslüman dolar hesabı alınan hakiki deri bir ayakkabıyı giydiğinde sevap işler mi işlemez mi diye sorabilinir aslında.
Belki dobra bir din adamı buna esaslı bir cevap verebilir.
Ya da bir şeyhin, seyidin, hacının, hocanın ayakkabı çağında giydiği ayakkabı çok para değil.
Komünistin de…
Ama biz gördük ki; bir gayri Müslim olan Hrand Dink, bir ergen tarafından katledilirken ayakkabısının altı delikti.
O insan sevdalısı bir insan düşmanı tarafından katledilmişti garip bir şekilde.
Sonra Roboski’de, milyon dolarlık savaş uçaklarıyla bombardıman edilen Kürt gençlerinin katır sırtındaki battaniyeden taşan ayaklarında ya ayakkabı yoktu ya da vicdansız vicdanlar gibi kapkara lastikti.
Onu da sormalı…
Petrol atığı lastik ayakkabı ya da patron hevesi hayvan derisi ayakkabılar.
Yani sosyete arzusu ayakkabılar…
Ama en yamanı, en can yakıcısı bir derin mahzende çalışırken ölen madencinin yurt sevdalısı bir babanın delik deşik kara lastik ayakkabısıdır zannımca.
Hani o milyar dolar kazandıran ve milyar kez duyarsız kalınan işçinin babası…
Yükseklerde ceylan derisi ayakkabı giyinenlere sorulmalı soru…
Ayakkabın hangi marka?
Marka ayakkabıyla kaç rekat namaz daha vaciptir?
Vacip midir acaba delik-deşik kara lastik giymek?
Utanılmalı mı acaba o ayakkabıyı giymek?
Gururlanmalı mı?
Dostun baktığı baş mı olmalı yoksa düşmanın baktığı ayak mı?
Hangisi daha sevap?
Hangisi daha günah?
Dost başa mı bakmalı?
Düşman ayağa mı?
Üst kimlik kaç paraya ayakkabı giyer?
Alt kimlik kaç paraya?
Hangi ayakkabı ucuza alınır? Hangi ayakkabı pahalıya?
Bedeli ölüm olan ayakkabı ile bedeli lüks olan ayakkabı kimin tasarrufunda?
Adil olan ölüm var mıdır, yok mudur?
Fiyakalı bir çift ayakkabı için kaç kez ölünür, biri anlatmalı…
Biri bize hayatın kaç kuruş ederi var onu söylemli.
Söylemeli biri…
Yerin kaç tabaka altında ya da yerin kaç bin kilometre üstünde yaşam var onu da söylemeli…
Söylemeli, kaç bin damla gözyaşı akıtmak gerektiğini.
Oğulların/kızların ederini söylemeli birileri…
Sistem kaç para…
Vicdan kaç para…
Ahlak kaç para…