Ateş serbest
Dur çekmeyin! Karşıdan geçen Kürt’tür, kaçakçıdır, kaçağa gitmeye mecburdur. Vurun ulan! Vurun! Vurun!
“Ben kolay ölmem” demiş oysa şair…
Müfreze nöbetçisi, şu katır ve şu kaçakçı siluetini görüyor musun? Onların soyuna Kürt derler. Birileri de “en iyi Kürt ölü Kürt’tür” demiş.
Sende nişangâh aynasına al, sal bir kurşun!
Ölsün.
Ölüler hesap sormaz çünkü. Siluetlerini bile vurun. Gölgelerini yakın.
Kemiklerini asit kuyularına atın.
Soylarını tüketin.
* * *
Özalp’da, Başkale’de her gün ölüm canıma yaklaşıyor.
İcat edilmiş bir tarif yapılmıyor buna.
Düpedüz düşmanlık bu!
Tarifsiz bir zülüm.
Avrupa birliği meclisinde konuşurken Türkiye devleti başbakanı, yine Özalp'da sınır boyunda çocuklarına ekmek derdiyle yüklü bir Kürt İran askerlerinin ateşi sonucu hayatını kaybetti.
Kimbilir nasıl da sevinmiştir onu vuran asker.
Belki silahını havaya kaldırmış “bir Kürdü daha vurdum” demiştir.
Belki de arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatmıştır Kürt avını. Etrafına nasıl bir kahraman olduğunun cakasını atıyordur beklide.
Elleri kanlı bir asker olduğunu unutmuştur.
O adamı vururken bütün insanlığı vurduğunu unutacak kadar alçalmıştır.
Onu vururken aslında Allah’ı vurduğunu unutmuştur.
Allahın yarattığını kendi elleriyle vurduğunu unutmuştur.
Savunmasız, yalnız, biçare, derdi bir parça ekmek kazanmak olan bir adamı vurmanın katillikle alakası yok.
Bu kuvvetle muhtemel barbarlıktır, caniliktir.
O vurduğu adamla birlikte on çocuğu da vurduğunu bilir, on yetim çocuk nasıl büyür onu da bilir. Açlığa nasıl dayanılırı da bilir.
Bilir, bilerek acı yaşatır.
Acı yaşatmak için tasarlanmıştır çünkü. Onu kurmalı saat gibi kurmuşlar salacaksın kurşunu, alacaksın maaşı demişler.
İnsan öldürmenin karşılığı, katil olmanın bedeli, insanlığı vurmanın karşılığı, robot olmanın karşılığı olan maaşı…
* * *
Öte yandan, kaçak yaşamaya mecbur edilmiş bir babanın İran askerlerince vurulmasını önemsememiş bir basın. Kendi ülkesinin vatandaşını vuran bir başka ülkenin askerlerine tek söz söylemeyen televizyoncular.
Yani, ardı ardına gelen ölümlerin karşısında ki suskunluk.
Bu suskunluğun arkasındaki gerçek…
Kürtler ölüyor ey Başbakan, sen sınır ötesindeyken.
Cumhur ölüyor sayın cumhurun reisi.
Bir ses bir soluk dönüp bakın.
Açlığa terk ettiğiniz insanların hikayesi canlarından akan kanla yazılıyor. Kan akıyor bedenlerinden toprağa.
Bir yol, bir hakikat görün.
Ölüm sahipsiz yakalıyor, ölüm kol geziyor sınır boylarında.
Ekmek gibi mübarek insanlar vuruluyor.
Filistin’de değil, yanı başınızda, Özalp’da, yani 33 kurşundan bu yana hiç durmadan yaşanan ölümleri görmek o kadar zor mu?
Kanıyor, acıyor durmadan Kürt annelerinin yüreği.
His etmeseniz de havaya karışıyor ölümün kokusu.
Van-Saray’da yayılıyor bu koku, Başkale’de dolanıyor, bir vicdan, bir insan duyun.