Ankara’ya sorun ölümü
Ben dağların rüzgarını seviyorum
yalan yok
kurşun gibi üşüyen
adamlar anlayamaz bunu
kaç kez anlatmaya çalışsanız da
gül dalına esimden
anlayamazlar
sorsan
ekimdir der
duvarda kaldıysa takvim
onuncu gün sayfası paramparça çocuk isimleri dolu
ekim sadece bir ay adı değil ama
ekim ölüm kokan
darmadağın
bir dünya içinde kalmış
oldukça eski bir düşmanlık hikayesi
sarsıntı
bir bataklığın en çok içine çekilme meselesidir
bu
balçığa gömülüp boğulmaya yarar sadece
cenneti arayanlara ulaşınca
gözlerini götürmemelerini söyleyin
bu tarif
daha çok yedinci yaşında ölmüş çocuklara baktıkları içindir
genç kadınların Pazar Pazar
çuval dolusu köleliğe satıldığını gördüklerindendir
ölümü canlılar çalar
hayata dair kabristandan bir mezarı kazarak çıkmışız
hatırla
üstümüz başımız yakılmış
bir köy evinde kimimiz
kimimiz bir asit kuyusunda
kimimiz kentlerin en mistik otel odasın da
kimimiz bir dağ başında
kimimiz ana kentlerin en aşina yerin de
devletin çalmış olduğu petrol ile
sömürülmüş alın terimiz
emeğimizle
kimimiz
lime lime edilmiş bombalarla
her karşılaşmada namlular
barut
şarapnel
yaşamak bu kadar güzelken ve gençken
kısa çizgilerle
uzun iniltiler duymak isteyen caniler gider ağrına insanın
bu denge değil
tuzak
yasak kanatlı ateş püsküren canavarların işi
geceleri bile uyandırıyor bu gürültü
bilir misin
cahil sulardan yaratılmış küçük insancıklar uyanmaz
ait olduğun düş
kırılmış olur
devlet bültenleri kapalı devre oyunlar içerir
ama yaralı bir kuşun göğünü hep maviye boyadı kadınlar
devrim matemler içinde de olsa
yani
serçe kuşu yuvası olur memelerinin arası
kadınların
çünkü onlar aşktan yaratılmış
taştan olanlara inat
uyanırdı
bedenlerinden uzuvları kopmuş çocuklar
tanrı tek kelam edemezdi
duası hazır olanlar saklandı
an
kara
ve kan pususu kilit taşlarında
oluk oluk kırmızı
dindi
kindarın öfkesi
kara tahtaya
fiziği
kimyayı
matematiği
bilenler kalkar ve tebeşirle yazardı
gülerdi ay
güneş çekilirdi keyfine
gökten yağan yıldızlar sarardı etrafını hayatın
sorma ne seyranlar sererdi yerküreye toprak ana
tutmazdı yeminler
seven ellerin bir birini tuttuğu kadar
o sulh seven eller
paslı zincirleri ölümüne koparırdı
ölümüne
açılan yaralardan durmadan akardı kan
ama
korkardı
kirli kokardı fabrika ayarı verilmiş düşman takımı
tertemiz sabahların üstüne
ekimdi
ana kentin beton bloklarından topladılar sevdalıları
uzak kilometreli şehirlere doğru
yumruk eller
dik duruşlar
ve sloganlara yazılmıştılar
toprak açılıyordu
ekin ekilecekti yakın baharlara
yasak pankartların burcu terazi oldu
kaçak elektrikli şehirlerde de
ama kimse yalnız ölmüyor
kimse yalnız kurşun yemiyor
ve yalnız parçalanmıyor
burçlardan terazi
aylardan ekim
ve biz çokuz