Ağlamalarım var
Dünya boşaldı sanki haber ajanslarına Yaşar Kemal öldü diye düşünce.
Bazı ölümlerin arkasından baka kalırsınız, içinizde bir “gitme” sesi duruyorken öylece. Gökyüzünün kanatları duruyor ve mavi dökülüyor yere.
Sapsarı bir şüphe sarmış gibi “ölüm olmasın” diyorsunuz.
Neden?
Çünkü herhangi bir ölüm değil Yaşar Kemal Usta.
Çelik zırhlar, demir yığınları ile donatılmış bir ülkenin ve o ülkenin kendini koruyan iktidarlarının arasında,
Muhalif,
Yazar,
İnsan hakları savunucusu,
Söz devrimcisi,
Kabul görmeyen aidiyetli,
Ret-inkara karşı savaşçı olursanız sizin ölümünüz herhangi bir ölümle örtüşmez.
Yakar…
Bu topraklardan sürülen, tehcir kanunlarıyla, toprakları ve canları alınan ermeni halkının tehcire uğradığı 100. yılda ve kale burçlarından aşağı atılan, uçaklardan üzerlerine bomba yağdırılan Kürt halkının nevrozuna 21 gün kala ölmek daha çok yakar…
Atatürk cumhuriyetinin ilk 10-15 yıllarındaki yaşama gönderme niteliğindeki İnce Memed romanı aslında Çukurova köylülerinin ağalara karşı direnişinin yazılı abidesidir.
Kürdistan özgürlük mücadelesinin başladığı yıllara kadar sürdürdüğü bu yazılı efsane ciltlere kavuştu.
Yoksulluğun, yoksunluğun zorbalıkla dayatıldığı halkın arasında, kokusuz acıları yüreğinin iklimine nefes gibi çekerek tek başına muhalif olabilmiştir.
Tek başına muhalif olmanın karşılığı o yıllarda sürgün, ölüm, hüküm giymedir aslında ama korkusuzca kalemini kağıda dokundurup başkaldırının namusuna iner.
Ağlamalarım var;
Etrafı tel örgülerle örülmüş, mayınlanmış, asker postallarıyla inim inim inletilmiş cumhuriyet zırhını haklı sözlerle, edebiyatın ambiyanslı dökümüyle delip dünyaya kavuşturur.
Yani kapalı kutunun içine koyulmuş halkı, tek tipleştirmeye çalışan zihniyetin dünya ya deşifresini yapar bir anlamda.
Kürt köylüsünün alın terini sömüren düzene haykırış olur.
Anadolu’nun yoksul köylüsüne sestir hep.
Beklemenin ve sabrın romanı olur “Karıncanın su içtiği”, durgun suda karıncanın su içebileceğini fotoğraf çeker gibi sunar…
Ama “Fırat suyu kan akıyor baksana” da ağıt okur gibi bir ses yankısı aks ettirir duygulara…
Şeref madalyasının sahibi olmak, kanlılarından kaçmaya yetmemiştir Poyraz Musa için.
Ve Ezidi halkının cansız bedenlerini Fırat suyuna bir bir atmak onları katledenlere karşı acının nirvanasını his etmiştir…
Yaşar Kemal işkal altındaki topraklarda sürgünün yasıdır.
Ve tüm baskılara karşı duruşun şanıdır.
Bu yüzden bazı ölümler bedenine yakışmaz ve acıtır insan olanları.
Çünkü tanrı köylerinden kovulanları, vurulanları, işkencede ölenleri görememiştir Yaşar Kemal Usta gibi.
Yakılmış buğday tarlalarını, talan edilmiş pamuk tarlalarını ve bu tarlalarda ırgata çıkmış insanın emeğini, sefaletini, yoksulluğunu o kalem duyar ve yazar…
Koyun koyuna toprakları paramparça etmiş güçlerin yazılı kanıtını oluşturur.
Reva görülmüş zulme karşı duruşun timsaliydi.
Ağlamalarım var;
Bir dağ toprağa devrilirken…
Ardından, her ne yazılırsa yazılsın daha çok eksik kalacak bir yaşamın