Zulmet ile Vuslat Arasında Kalmak!
Kemalist cumhuriyet aslında sanıldığı gibi 1920'lerle birlikte adına Türkiye Cumhuriyeti denilen Anadolu ve Mezopotamya topraklarında boyverip, yaşayan halkların üstüne bir kabus gibi çökerek başlamadı. Öncesi var. 1915 Ermeni Soykırımı bunun çarpıcı bir işaretiydi. Katliamın uygulayıcıları İttihat ve Terakki Örgütü, tetikçileri Teşkilat-ı Mahsusa'cılardı.
1915'te Ermeni, Asuri-Süryani ve Keldani Halklarına yapılan zulüm çok geçmeden onuncu seneyi devriyesinde Kürtlere uygulandı. Şeyh Said Kıyamı gerekçe gösterilerek bu kez Kürt / Kürdistan halkı katliama uğratıldı, yerinden yurdundan edilerek sürgünlere uğradı.
Önce Ermenilere, sonrasında Kürtlere uygulanan zulüm, katliam, eza ve cefa "Genç Cumhuriyet"in istediği tekçi, ırkçı, retçi ve inkârcı Türk etnisitesine dayalı "Ruhi Şekillenme Birliği"ni yarattı. Bu öylesine bir Türki etnik ruh yaratma ideasıydı ki önüne geleni silip süpüren bir yapısal kurguya tekabül ediyordu. Türklük dışındaki hiçbir varoluşa hayat hakkı tanımayan yukarıdan aşağıya kimlik inşaının felsefesiydi cumhuriyetin hikâyesi.
En büyük zihinsel yapılanmayı cumhurlukla birlikte henüz filizlenmeye başlayan entelektüel-aydın topluluk üzerinde yarattı. 1930'lu yılların içinde hemen tümüyle kendini var eden Güneş Dil Teorileri, Kafatası ölçümlemeleriyle Türk ırki karakterizasyonu vurgusu, Türk Tarih Tezi üzerinden dünyaya Türklüğün merkezde olduğunun ispatı vücudu!
İşte bütün bu hengameyi anlatmama ve yazmama sebep geçtiğimiz ay vefat eden Türk Sanat Müziğinin bütün dönemlerde "Baştacı" olarak dillendirdiği Müzeyyen Senar üzerinden bir şarkı okuması yeniden vesile oldu.
Şarkı çok popüler ve her dönemin çok dillendirilen bir parçası "Kimseye Etmem Şikayet / Ağlarım Ben Hâlime". Bestecisi ve söz yazarı Üsküdarlı Kemençeci Ermeni Onnik Efendi'nin Oğlu Kemani Sarkis Suciyan.
Kemani Sarkis Efendi 1885 yılında İstanbul Beşiktaş'ta doğar. Babasından ve ailesinden dolayı musikiye çok yatkın bir sanatçıdır. 1910 yılına gelindiğinde İstanbul genelinde çok nam salmış biridir artık. 1915 Soykırımı yaşandığında otuz yaşındadır. Öyle bir travmaya, trajediye tanıklık eder ki, Onbeş sonrasında içine kapanacak hâle gelir. 1920'li yıllarda adı anılan "Kimseye Etmem Şikayet" şarkısının sözlerini yazar.
Garip bir ruh hâli içinedir Kemani Sarkis Efendi. "Yalnızlık" ve dahi "Sahipsizlik" hayatının bundan sonrasına yön verecek olan verili durumdur. İşte tam da böylesine çaresizlik ortamında yazar şarkının sözlerini.
"Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime
Titrerim mücrim gibi, devri istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime..."
Müzeyyen Senar'ın vefatından sonraki günlerde görsel ve yazılı basında muhteşem bir Senar sevici ruh hâli üzerine yazılmış metinler okudum. Safiye Ayla ile birlikte cumhuriyetin kadın sanatçılarının iki gözbebeği idiler. Kolay değildi. Tabii ki "yüceltileceklerdi" Eyvallah "en yücesinden yüce" taltif edilsinlerdi. Ama biraz gayretle Müzeyyen Senar dahil cumhuriyet sanatçılarının beslendiği kaynağın altyapısı kolaylıkla teşhir edilebilirdi. Yapılmıyordu ama.
Müzeyyen Senar'ın bir kaç popüler parçasını yeniden dinledim. Evet çok hoş okuyordu, kendi yorumuyla. Fakat Kimseye Etmem Şikayet'te sanki "arızalı" bir durum kulağı tırmalıyordu. Aras Yayıncılığın Kemani Sarkis Efendi üzerine yayınladığı "Kemani Sarkis Efendi Suciyan Hayatı ve Eserleri" kitabına bir başvuru kaynağı olarak baktığımda çıplak gerçek tokat gibi yüze çarpıyordu.
Evet Kemani Sarkis Efendi 1921 yılında devrin taassup İstanbul'unda hiçbir gelecek görmeyen, görmediği içinde terki diyar edip Paris'e yerleşmeye karar veren bir Ermeni sanatçıdır ve şarkısını gitmeden önceki günlerde yazıp bestelemiştir. Bu sebeple Kimseye Etmediği Şikayetini şarkısının sözlerine yedirmiştir. Geleceğinde ışık görmediğinden "günahkâr" bir "suçlu muyum acaba sorusunu sormakta ve "titrerim mücrim gibi" demektedir. Geleceği karanlıktır ve bu sebeple "zulmet" perdesi çekilidir geleceğe ve dahi ikballe ilgili hiçbir ışık yoktur. Bu öngörü üzerine yazılmıştır Kemani Sarkis'ce "Kimseye Etmem Şikayet" şarkısı.
Peki Kemani Sarkis Efendi'ce böylesine bir karanlık ati çizili iken şarkıda nasıl olmuş da Müzeyyen Senar usta bir kıvraklıkla zulmet'i "Vuslat" yapmıştır. Sevgiliye kavuşma moduna evriltmiştir. İşte amiyane tabiriyle dananın kuyruğunun koptuğu değil, koparıldığı nokta tam da burasıdır. Zulmet'i Vuslat'a dönüştürme mahirliğidir. Yani perde-i vuslat mı çekilmiş Senar'ın ikbaline, acaba kim bu vuslat'ın sahibi?
Unutulmasın Soykırım denilen büyük felaket bir toplum mühendisliği şeklinde sadece insana yönelik yapılmadı! Mala, mülke ve dahi bütün değerlere! En çok da kültürel varoluşa, bu sebepten Kültürel Soykırım kavramı da yerine oturuyor.
Bu sebeple cumhuriyet aydının bütün bir şeceresinin yeniden masaya yatırılması gereken bir süreçten geçme ve yüzleşme dönemi gerekiyor. Kimse tarihiyle, geçmişiyle yüzleşmeden gelecek kurgusunda aktif rol alamaz, almamalı. Kemani Sarkis Efendi üzerinden her defasında kimseye etmeyeceğiniz şikayetinizi, galiba önce kendinize / kendimize etmek durumundayız...