Davutoğlu'nun inandırıcılığı
Eski Başbakan ve şimdilerde Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu arada bir görünüyor medyada.
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır'dan bir derneğin zoom üzerinden konuğu olmuş. Katılsaydım o buluşmaya iki soru soracaktım kendisine, aslında yanıtlarını kısmen tahmin ettiğim ama birebir muhatabından cevabını duymak isteyeceğim sorular.
Bir de tarzı siyasetinin gidişatı üzerinden bir kaç cümlelik yargımı söyleyecektim kendisine. Katılmadım nedeni beni ilgilendiriyor ve bu sebeple sorularım ve yargım bu yazıya kaldı.
Ha, belki de sorulmuştur da kendisine! Cevabı da olmuştur belki! Bilemem.
İlk sorum şu olacaktı; Mart 2016'da Başbakan olarak Diyarbakır Ulu Camii meydanında konuşurken Hendek-Barikat-Sokağa çıkma yasakları sonrası Toledo örneğini vermiş ve bir yeni durum "vaadi"nde bulunmuştunuz adeta.
Üstelik o konuşmanızı yaptığınızda suriçinin yasaklı altı mahallesinin yüzde yetmişi kısmen tahribata uğramış olsa da henüz ayaktaydı. Sizin konuşmanızdan sonraki zaman dilimi içinde o ayakta olan yapılar büyük ölçüde "kentsel dönüşüm" ya da adı her ne gerekçe ile ise yıkılıp arsa yerine dönüştürüldü.
Sur sakinleri yerinden yurdundan edildi. Mesela siz o sözü halkın huzurunda edivermiş bir eski Başbakan olarak "Toledo" sözünüzün akıbetini hiç merak ettiniz mi?
Bizzat gelip "yeni Toledo" ya da eski sur sakinleriyle yüzleşme ihtiyacı duydunuz mu? 'Ey yeni Toledo sakinleri ne haldasınız' diye sordunuz mu?
İkinci sorum ise şöyle olacaktı; siz başbakanlıktan azledildikten ya da ayrıldıktan hemen sonraki demecinizde; "Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim.
Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak" demiştiniz. Şimdi "asla boyun eğmeyeceğiz" diyor ve hayli ağır sözler ediyorsunuz Cumhurbaşkanı hakkında. Bu durumda bırakın muhalif kimlikli olanları, aynı siyasi gelenekten gelen insanlar bile size neden inansın!
Doğrusu bu iki örnek üzerinden yola çıktığımda ister istemez şunu düşünüyorum. Siyasette sürdürülebilirlik ve inandırıcılık esastır.
Kamuoyunu unutkan, balık hafızalı gibi görmemek gerek. Ama bu iki örnek soru ve sonrasına baktığımızda inandırıcılığını hayli yitirmiş bir siyasi aktörle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Sur meselesinde sınıfta kalmış ve koptuğu siyasi gelenekle karşı karşıya gelirken de ayrılırken ettiği yeminden rücu etmiş, havasını yitirmiş kalibresi hayli küçülmüş bir eski siyasetçi ile karşı karşıyayız.
Benim mülkiyeden hocam Doğu Ergil diyor ki;
"Siyaset, kamuya karşı sorumluluk gerektirir. Kamusal sorumluluk, ahlakın diğer adıdır."
Yazar Ercan Kesal da bir yazısında; "Ahlak, utanmayı bilmektir" der.
Galiba şimdilerde siyasetin en çok ihtiyacı olan kamusal sorumluluğun farkında olmak gerçekliği ve bu gerçeklik üzerinden siyasette ahlak ve geçmişte edilen sözler üzerinden dönüp ardına bakmak.
Hele hele bunu, insanlara yeniden umut vermeye yeltenen bir siyasetçi yapıyorsa!
Sorduğum sorulara alenen cevabınız hiç bir şekilde inandırıcı olamayacaktı. Çünkü siz siyaseten devrini tamamlayıp köşesine çekilmek durumunda kalması gereken bir eski siyasetçisiniz nazarımda. Maalesef kamuoyunda karşılığınız da yok sayılır.
En zor ve en acınası ne biliyor musunuz sayın Davutoğlu; insanın, yakın geçmişte kendi ettiği sözler üzerinden bir bumerang misali kendi sözleri ile vurulması. Başkasına gerek yok.
Siz, evet evet bizzat siz kendi sözlerinizle bizzat kendiniz tarafından siyaseten vurulmuş bir eski siyasetçisiniz. Yerinizde olsaydım vaz geçerdim bu sevdadan...