Zaten dokunmuyor muydunuz?
Asıl mesele BDP'li vekillerin yürüttüğü tarz-ı siyasete hazımsızlıkla ilgili. Seçildikleri bölge ve alanlarla yakın temas halinde, vekili oldukları kesimlerle birlikte siyasetlerini sadece meclis kürsüsünde değil sokakta da dile getirmenin dayanılmaz ağırlığıdır muktediri asıl rahatsız eden.
Doğrusu Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) hâlâ ne yapmaya çalıştığını anlamadığını dile getirenleri ben de sahiden anlamakta zorlanıyorum.
Gayet açık; en azından cumhurbaşkanlığı seçimine (başkanlık mı demeliydim) kadarki süreyi AKP, ondan önce de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan genel olarak muhalefet, özel olarak da Kürt muhalefetine dair gerginlikler yaratıp onun üzerine politika kurmak ve sürdürmek kararlılığında.
Gerginlik stratejisinin daha biri bitmeden diğerinin altyapısı hazırlanıyor. Ve hızla hayata geçiriliyor.
Mesela açlık grevlerine baktığımızda gayet insani ve vicdani taleplere karşılık; içerdeki grevcilerin grevleri kesmez, sıkıysa siz grev yapın da görelim mealinde sözlerle Erdoğan açlık grevlerinin kırk küsurlu günlerinde Barış ve Demokrasi Partili (BDP) vekillere grev siparişinde bulunmuştu.
Ardından da bir süre sonra BDP'li vekiller destek açlık grevlerine başlayınca ben bunların nesiyle görüşeyim, siyasetin yeri meclistir, bunlar başka alanlara çekiyor sözlerine dönüşünü hep birlikte alenen okumuştuk.
Grevlerin aklıselim politikayla nihayet bulması akabinde yeni bir gerilimin fitili ateşlendi. Ankara merkezli siyasete, seçildikleri günden bu yana karşı ve farklı bir politikayla cephe alan, her biri politik temsiliyet manasında seçildikleri alanda halkla iç içe politika yapmayı ilkeselleştiren BDP'li vekillere dokunma meselesi gündemi aniden değiştirdi.
Son birkaç yıllık süreci izleyenlerin çok yakından tanık oldukları üzere polis copu ve dozu hayli yüksek biber gazı ile dokunulmak istenen vekiller zaten yakın temas dokunma çizgisindeler. Üstelik bu dokunma kamuoyuna ayan beyan gösterilen bir üslupla sergileniyor.
Tabii bunun öncesi de var. 1990'lı yılların DEP, HEP sürecini yakından bilenler biliyorlar ki; Orhan Doğan ve arkadaşları gibi meclisin içinden derdest edilip dokunularak götürülen, hatta güpegündüz Batman çarşısında öldürülen Kürt Vekil Mehmet Sincar'ı Kürt halkı ve demokrat kamuoyu hâla unutmuş değil.
Burada asıl mesele BDP'li vekillerin yürüttüğü tarz-ı siyasete hazımsızlıkla ilgili. Seçildikleri bölge ve alanlarla yakın temas halinde olarak, vekili oldukları kesimlerle birlikte muhalif kimliklerini ve siyasetlerini sadece meclis kürsüsünde değil sokakta, alanlarda da haykırarak dile getirmenin dayanılmaz ağırlığıdır muktediri asıl rahatsız eden.
Hep derim ya! Tuhaf bir ülke Türkiye! Siyaseti, sadece siyasetçilere endeksli bir alan sayan ve bu alanı da ne büyük bir tuhaflıksa sadece adına meclis denen Türkiye Büyük Millet Meclisi ile sınırlayan bir siyasal dayatma anlayışının tuhaflığı.
Oysa meclisteki vekilleri oylarıyla, hatta binbir meşakkat ve engellemeyle haklarını bihakkın savunsunlar ve her daim haksızlıklara karşı yanlarında olsunlar diye seçip meclise gönderen halka siyaset yasak, hele vekiliyle birlikte muhalif siyaset külliyen yasak.
Öyle okuyorum ki; Barış ve Demokrasi Partili Blok vekillerine asıl hazımsızlık işte bu noktada açığa çıkıyor. Muktedir onları meclisteki dar alana hapsedip, futbol tabiriyle kısa paslarla çelmeye razı etmeye zorluyor.
Muhalif vekiller bu tezgâha gelmek istemeyip tarz-ı siyasetleri gereği parlamento dışı muhalefeti, geniş alanlarda o alanların bizatihi asli sahipleri halkla birlikte siyaset yaparak tercih ediyorlar.
Bu sahiden Türkiye siyasetinde bir kırılma noktasıdır...
Bunu zaman zaman iktidar partilerinin vekilleri de denerler. Ama onlarınki daha çok seçmene gülücükler, mavi boncuklar dağıtıp şirin gözükme sempati birliktelikleridir.
Muhalif kimlikli vekillerinki ise sistemin zulmüne, gadrine karşı kendisine vekil yetkisini veren halkla birlikte gazı da, copu da yiyerek tavır koyma halidir. İşte kırılma noktası budur.
Elbette bunun ucunda meclisteki onca sufli işlere bulaştığı iddiasıyla fezlekesi olan vekillerin dokunulmazlık zırhlarının kaldırılıp yargılanma dosyaları olduğu halde, bütün renkler hızla kirlenirken önceliği en beyaza yani en temiz olana vermeyi dayatarak Barış ve Demokrasi Partili vekillere yüklenmeleri manidardır.
Bu bir oyundur. Bu oyuna gelmemek mümkün. Tabii ki önce otuz kişilik Blok vekilleri olarak bu oyuna karşı durmak var. Sonra parlamento dışındaki bütün demokratik ve sivil kamuoyunu hareketlendirmek ve sivil, barışçı, muhalif tepkileri örgütlemek gerek.
Sonra da kürsü de, meclis kürsüsünde edilmiş kelamlar hariç vekillerin siyasal ya da değil bütün yaptıkları işlerden dolayı gerektiğinde yargılanabilecekleri toplu bir dokunulabilirlik yasa değişikliğine acil ihtiyaç var.
Eğer böyle bir yeniden düzenleme hayata geçirilmez ise sadece seçilmiş Barış ve Demokrasi Partili on vekile dokunup, yargılayıp sonra da vekillik haklarından azade kılmak, muktedir bilsin ki, Türkiye siyasetinde çok su kaldırır.
Hem böylesine sulandırılmış hamurdan da iyi ekmek çıkmaz. Sonra bu neviden bir haksızlığın kefareti o mecliste arzı endam eden ve kendine her fırsatta demokratım diyen kimi vekillerin alnında kara bir leke ve boynunda yafta olur benden söylemesi...