İrfan Sarı

İrfan Sarı

TRT Heşt TV

TRT Heşt TV

Çünkü

 

Yaşam sırtımızdaki kambur kadar değil onun bin misli bir yükle düşer üstümüze.

 

Çok zaman evvel İstanbul"da semerli hamallar efsaneleştirilirdi. Hacmi büyük yüklerin altında tarihte geçen pehlivanlara benzetilen bu insanların kavgaları birbirini yiyip bitirecek kadar hırslıydı. En kocaman yükü en ağırını taşıyana bir kuruş daha fazla para verilirdi. İnsanın gücünün fiziki sınırları böyle yoklanırken emekleri birileri tarafından sömürülürdü.

 

Filmlere de konu olan bu güç ve güçsüzlük aynı karelerde bakış soframıza getirildi defalarca.

 

Kürt hamalların bir de sevdaları olurdu…

 

Çalışıp didinip memlekette onu bekleyen yavuklusuna başlık parası toplarlardı pek çok moda öykülerinde.

 

Kimi elinin ulaştığı yerde saklı tuttuğu bıçağının sapına sarılıp koruyup kollarken kendini, kimi de o bıçağın keskin ağzıyla kalbine açılan oluktan akan kanla düştü ömrünün bir yarısına. Memlekette yakılan lorinler eşliğinde toprağı bol fatihaların eşliğinde sonsuzlaştı.

 

Çünkü yaşam insana her zaman yaralı olmasını dayatıyordu.

 

Kimliğinin ağır sorumluluğu yanında kimsesizliğinin ve çaresizliğinin farkındaki diğerleri tarafından bu tavda dövüldüler hep.

 

Adına asimilasyon dediler adına sömürü.

 

Ve o Kürt hamallarla kıyasıya rekabet içindeki Türk hamallar akşam yorgunluğunu kırdıkları soğan ve susamlı pideyle doyururlardı. Üstüne yeni rakıdan, anason ve ispirto dökünce ortalığı korkunç türkülere ve yanık seslerin havasına terk ederlerdi.

 

Bu türküler onları söylerdi.

 

O yanık ses ise toprağın sinesinden topladıkları pamuktan üretilen kadife tonunun tenoruydu. O pamuk sarmalından çıkan tiz sesin yularını kendi hâkimiyetin de tutan bu efsane adamları gazete kapaklarında hatta ikinci sayfalarında magazin köşelerinde bulmakta mümkündü.

 

Çünkü onlar gerçekti ve bu gerçek en yukarıdakilerin de yırtık yüreğine dokunurdu. Onların hikâyeleri süslerken sayfaları yukarıdakiler şömine önlerinde yüzyıllık şarabı tadıyorlardı…

 

Yürek bu bazen bir martının çığlığına takılır bazen bir baykuşun ötüşüne asılır. Ondan sebeptir ki;

 

Anadolu yaralı yüreklerin yurdudur.

 

Ama Kürtlerin yüreklerindeki yara kendi bıçaklarının ucuyla deştikleri yaradır. Böyle avuç içi kadar büyük ve oluk oluk kanar.

 

Toprağın karnı deşilip ekin düştüğü günden beridir süren mücadelenin insanlara vaat ettiği en huzurlu yaşam her seferinde istemlerini büyüterek katlanırken insanda bu yükün altında ezildikçe ezildi.

 

Ezikliğini bile bile başkasına hükmetme güdüsü ise parladı.

 

Bu topraklarda kavganın dili kurnazdı.

 

Kardeşlik yem gibi kullanıldı.

 

Guguk kuşu misali yumurtalar başka follarda kuluçkaya terk edildi.

 

Adına TRT Heşt dedikleri bu yerde aynı sinema aynı film…

 

Kürtler kendi bıçaklarıyla yaralarını deşmekte yine…

 

Bunun farkındayız…

 

O zaman hepimiz ölmeyecek kadar yaralıyız.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
32 Yorum
İrfan Sarı Arşivi