Travmatik Papağan Heval!
Savaş sıradan insanın sandığı ve hissettiği gibi sadece insanı vurmaz! Doğayı, hayvanları ez cümle tüm canlıları da vurur. Onunla da yetinmez! Mekânları da vurur. Hayatın tüm canlılığı ile “ben varım” dediği ortamda silahlar konuşmaya başlayınca, hayat bir anda asli kimliğinden sıyrılıp bir başka dünyanın sanki doğal ortamıymışçasına yeni bir kimliğe evrilir.
Bir vakitler çocukların masum oyunlarına ev sahipliği yapan sokaklar, mahalleler, şehirler; bir anda silahın, barikatların tank ve top seslerinin, gümbürtülerinin yarattığı yıkım ve felaket ortamlarına dönüşür.
Doğal yaşam alanlarınıza dair uzun yılların zaman dilimine yayılan geçmiş yaşanmışlıkları bir film şeridi gibi tatlı, nostaljik bezemelerle bir bilmeyene anlatırken, ya da bir başkasından öğrenilmiş bilgileri yine bir başkasına paylaşırken bir anda birkaç ay önceki doğal hayatınızın artık “tarih” olmuş anlatıcısına, aktarıcısına dönüşürsünüz!
Heval, Kürtçede yoldaş, arkadaş anlamında kullanılan unisex bir kelime. Kıymeti çok manidar. Fiili mücadelenin içinde olanların birbirlerini adlarıyla çağırmalarının pek bir anlamı yok. Tek başına yek diğerine “Heval” demek yeter de artar bile.
Benim size hikâyesini anlatacağım Heval bir başka canlı, Papağan Heval! Kendisi Suriye Kürtlerinin yoldaşı! Önceki adı, sanı eğer var idiyse, her ne ise yeni sahibi tarafından bilinmiyor. Malum Suriye’de DAİŞ’in yürüttüğü vahşi / katliamcı savaş Suriye’den yoğun bir mülteci göçünün yaşanmasına da sebep oldu. Gelenler ülkenin dört bir yanına dağıldılar. Gelirken canlarını kurtarma dertlerindeyken yanlarında getirebildiklerini de getirdiler.
İşte bizim “Papağan Heval”in hikâyesi tam da böyle.
ŞehrAmed kitabımda şehrin seçkin mekânları arasında ayrı bir yeri olan Kahvaltıcı Alaaddin’i ve işyerini kente gelen gezgine uzun uzadıya anlatmıştım. Alaaddin Usta, ilginç bir şahsiyet; mekânı salt mideyi doyurmak için gidilecek yerlerden değil. O işi zaten lezzete anlam katarak yapıyor Alaaddin. Plak koleksiyonu, kitaplara ayırdığı özel bölüm ve dahi dostlarıyla iş ortamı içinde kısa da olsa sohbeti kıymete değer.
Suriyeli Kürtlerden birinden satın almış papağanı Alaaddin. Az para değil, 1250 lira vermiş. Kuş piyasasında edeceği değerin üzerinde bir rakammış ama olsun demiş, hiç değilse verdiğim para bu mağdur insanların bir yarasına da merhem olur demiş…
Papağanı aldıktan sonra internette isim yarışması açmış facebook sayfasında. Birçok isim önerisi gelmiş, kendisinin isteği papağana Agît (yiğit) ismini koymakmış da! Çoğunluk “Heval” (yoldaş-arkadaş) de ısrar edince Heval olsun demiş.
İşyeri ortamında, Rojbaş dâhil birkaç kelime de öğretmiş Papağanı Heval’e Alaaddin…
Becerisi artsın, yeni şeyler öğrensin diye sur içindeki hendekli barikatlı çatışmalı halinin başlamasından kısa bir süre önce “Kuşbaz” bir arkadaşına yollamış Heval’i. Kuşbazlığı bizim Diyarbekirliler çok iyi bilir, hastalık derecesinde tutkudur Güvercin beslemek Diyarbekirde. Hatta Cemilpaşazadelerden Eshat Sezai Cemiloğlu “Diyarbekir Güvercinleri” diye bir de küçük kitapçık yazmıştır bu konuda.
Suriçindeki kuşbaz arkadaşı papağan Heval’i eğitirken aniden birgün malum surun yasaklı hâli gündeme gelir. Birkaç gün sürer, sonra biter diye beklerlerken iş uzamış. O arada gümleyen bir patlama sesiyle damda kafesinde yaşayan papağan Heval’in kafesinin üzerine duvar yıkılır. Güvercinlerin bir bölümü ölür. Arada bir günlüğüne halkın ihtiyaçlarını gidermesi için kaldırılan sokağa çıkma yasağı anında Alaaddin gidip Papağanını o felaket halinden kurtarır. Tekrar işyerine götürür.
Ama papağanı Heval artık susmuş, bildiği bütün kelimeleri unutmuştur. Bir tek yeni kelime öğrenmiştir. O kelimeyi de biri değil, hayat öğretmiştir Heval’e! Onu da her zaman söylememektedir: “Bommm”…
Tek başına savaşın yıkıcılığını ve travmatik halini anlatmaya yeterdir sanırım Papağan Heval’in ruh hali. Şimdilerde Alaaddin, Heval’ine psikolojik danışmanlık ve tedavi hizmeti aldığını ifade ediyor. Ben Heval’le tanışıp muhabbet etmeye çalışırken Alaaddin Heval’i fıstıkla besliyordu.
Savaş felakettir, insanı, doğayı, tüm canlıları vuruyor mekânları da! Savaş bir gün bitip de herkes şapkasını önüne koyup düşündüğünde konuşulacak çok şey olmasına rağmen herkes birbirinin gözlerine bakacak. İşte asıl felaket o zaman kopacak.
Papağan Heval’in yeniden dilinin açılmasının, kelimelerinin gırtlağına düğümlenmemesinin ve “bommm” sesini unutmasının geleceği günleri dilemek diyeceğim ama! O kadar uzak görünüyor ki!
* Şeyhmus Diken, Şehr Amed, Heyamola Yayınları, İstanbul, 2014