Pervin parıltılar
Yine toprağın yağmurla deli deli buluştuğu bir zaman aralığıydı. Köyün karşı yakasındaki sırta ağlar gibi düşen yağmur taneleri toprakta kaybolurken, çimenlerin tozlanmış yaprakları yemyeşil çalım atıyordu yeryüzüne. Toprak tanıdık kokularına yenilerini de ekleyerek salıyordu köyün üstüne.
Küçük pencerenin açık kanadından odanın içine kadar konuk olmuştu o koku
Az önce yaşama gözlerini açan bebeğin esmer tenine düşen kokulardan sonra çığlığı duyulmaya başladı. Kapı menteşelerinin yıllanmış gıcırtılarının eşliğinde odanın kapısını açan baba, odanın yalancı karanlığında bebeğini kucakladı bir onun kokusu bir toprağın kokusu ciğerlerine doluştu. Anne ise bu çığlıktan sonra memesinden damağına bebeğin ak sütünü verdi ve bebek sustu, yağmur dindi.
Kapı menteşesi ve tahta beşik gıcırtısı dünyaya gelen bu küçüğün kulağına isminden önce söylenen ilk sesler oldu.
Yapay bu seslerdeki inilti hayat basamaklarında yanından hiç ayrılmadılar emeklemeğe başladığı o yıllarda dahi bu sesler onun hep yanı başında olmaya devam edeceklerdi. Baba mesleği gereği yarım şehir gibi görünen yere giderken çocuğu köy havasında ve ağırlığında büyüyordu. Annenin buğday benzinden ve babanın esmer teninden harman bu çocuk köyün mistik havasında bir anne bir koyun sütüyle gelişecek parıl parıl sabahlara nispet açılacaktı. O yılların getirdikleri çoktu teknoloji kuduracak ve her yeni çıkan aygıt köy yeriyle buluşacaktı. Televizyon yaşamıyla köy yaşamının ortak noktası yoktu hangi yöne tutunursa insan diğer yan sarkıp geliyordu ardından.
Yedi yaşına dek ana dilini ev ve köy ortamında öğrenecek, düşlerini, rüyalarını ve anılarını Kürtçe anlatacak, Kürtçe konuşacaktı. Bildiği bütün oyunları da Kürtçe oynayacak yıllardan sonra başlayacağı okul yılları ona yenilikleri getirecekti bunu biliyordu çünkü televizyonlardan ve radyolardan da bu yenilikleri tanımıştı.
Adını yıldız topluluğundan alan Pervin; yıldız serüvenlerin en revaçta olduğu demlerde okulla buluştu. Ev ortamının kalabalığından olsa gerek okul kalabalığı çok yabancı gelmedi. Çabucak öğretmene ve okula alıştı hatta bu yeni dil Türkçeyi de çabucak söktü. Öğretmeni Türktü. Pervinin bu başarısının altında aradığı ipuçlarını diğer çocuklara yansıtmak için çok kez Pervinin ailesiyle buluşup aradığı ipuçlarını bulmaya çalıştı. Buldu bulmasın da diğer öğrencilere bunu yansıttı mı? o muğlâk kaldı.
Bir gece potin sesleriyle evlerine gelen eli silahlı insanları annesine sorduğunda gereken cevabı almıştı ancak beyninde ilk tanıştığı kapı gıcırtısı kadar yer edecek bu potin seslerini unutmayacaktı. Korku dolu bakışlara kazıdığı o geceyi hiç unutmadığını defalarca defterlerine yazacaktı. İlk gördüğü boşluğa elindeki iz yapacak her metalle bu zamanların anılarını çizecekti. Anladığı bir başka şeyde babası artık onlardan uzak olarak yaşayacaktı. Ya da yaşıyorsa eğer onlardan uzak yaşayacaktı. Bundan sonraki hayatları yine doğduğu bu yerde devam edecekti ve babasız. Taki aile kararı verilene dek. Aile kararı verilir verilmez. Anneleriyle iki kardeş okul yıllarını bir yerinden bırakarak sınırların çizildiği yerin ötesine göçecekleri zaman, Boynu uzun süre gerisine gerisi bakmakla tutulacak boyuta gelecekti. Köyden uzaklaştığı andan itibaren gerisine bıraktığı yaşamını bir bir anı şeridinden geçirecek kimi zaman gözyaşlarına kimi zamanda gülücüklere teslim olacaktı. Gittikleri yeri hiç bilmiyorlardı yaşam onlara ne sunacaktı ve ne alacaktı onlardan farkında bile değillerdi. Yıllar peş peşe onlardan sevinçlerini çalarken onlar yeniden inşa edecekleri hayatın kendine olan yönlerini çekmeyi hedeflediler. Başarmak için elleri birbirine kenetli bu aile sınırların ötesindeki korku dolu yaşamlarını güzel kılmaya söz vermişlerdi. Bu yeni hayat ise onlara alıştıkları yaşamın çok farklı bir yönünü tanıtıyordu. Yasakları. Yasaklar doğduğu yerin de kuralları arasındaydı ama bu yeni yasaklar çok farklıydı. Çünkü orda kadın demek siyahtı. Kapkaraydı
Erkeğin hüküm sürdüğü bu saltanatta kadın çocuk bile olsa kadındı. Saçları rüzgâra düşse hali yamandı. Buna rağmen bu yasaklı ülkeye alışmak mecburi bir durumdu onlar için. Bunun bilinciyle orada yeniden başlamak zorunda oldukları okul yaşamları sil baştan oldu. Bu sefer ana dillerinin ardından öğrendikleri dilin bir farklısını yani Farsçayı öğreneceklerdi anne ve iki kız kardeş. Bu yeni yaşamları arasında fırsat buldukça köy yaşamlarına dönüyor Kürtçe gördükleri rüyaları bir birlerine Farsça anlatarak iki kocaman dünyayı bir parçada buluşturuyorlardı.
Yani kendi dünyalarını yaratmaya çalışıyorlardı.
Bir gün kuran-i kerim dersinden sonra vatanını düşledi pervin. Oturduğu yerden uyudu ve ak bir atın yelelerine tutunmuş rüzgârla yarışıyordu. Çok uzaklara gitmesine rağmen o hep köyünü görmeyi hayal ediyordu. Denizlerin de olduğu yerlerden geçerken o hep aynı manzarayı yani evin kapısından çıkan menteşe gıcırtısını duymak istiyordu. Düşünden annesi uyandırdığında o köy çeşmesinin üstünde yüzünü yıkıyor ve atına su veriyordu.
Sonra uzun uzun düşündü ve mecbur olduğu bu hayattan geçmiş yaşama gidebilmek için çok okumak ve çok bilmek gerekti kanaatine vardı. O özlediği kurnadan su içmek için sarıldığı yaşamını dayısına anlatırken tıpkı ürkek kuzular gibiydi. Gözleri simsiyah teni esmer ufku geniş ve parıltılı bir çocuktu.
Yarınımızın esmer çocuğu yıldız parıltılarıyla umutlarına kavuşacaktı. Umutları bize... umutları dünyaya
Bir çocuğun belleklerimize bıraktığı kocaman yaşam kesitleri kadar güçlü olabilsek belki de sınırları kelebek özgürlüğünde geçer, kan ve kini unuturuz...