Ne oluyor ülkede?
Ceza ve tutuk evlerine bakıyorsunuz yüz binin üzerinde hükümlü ile tutuklu. Bunların azımsanmayacak kadarı çocuk. İşin en can alıcı noktası da bu çocuklara on yıllarca ceza istemeleridir. Mahkeme salonlarında çocuk trajedi yaşanıyor.
Garip olan tarafı çocuklar bu ülkenin geleceği.
Bir ülke düşünün ki kendi geleceğini karartıyor. Geleceğinin üzerinde denemeler yapıyor ve bu denemeler bariz bir şekilde tehlikeli.
Bunun yanı sıra cezaevi yapımında bu kadar hünerli ve tertipli bir ülke daha bulmak zordur. Hal böyle olunca cezaevlerini doldurmak içinde muhakkak ki insan gerekiyor. Bizim ülkemizde baklava çalan çocukların dramı filmlere konu olmuştu. Bu öykü aynı dramıyla sürmektedir.
Ama bu duruma bir anlam vermek zor olmasa gerek.
Ülkede bir savaş sorunu, Kürt meselesi, eğitim sorunu, sağlık sorunu, işsizlik sorunu, asker sorunu, hükümet sorunu, muhalefet sorunu var. Her şeyden önemlisi üretememe sorunu var.
Mecliste siyasi aktörlerin el kaldır el indir mesaisi cumhuriyet boyunca sürdü. Asker "şişşt" dediğinde hizaya gelen bir mekanizma olmaktan geri kalmadılar aynı zaman da.
Bu bütünsellikte tutup çocuklar için özel kolejleri yapmakta devlete değil, cemaatlere kalmış. Devlet okullarında tıklım tıkış eğitim öğretim manzarası varken, bu cemaat okullarında daha konforlu ama, daha makineleştirilmiş insan tipleri üretiliyor.
Bir tek kaba güç, bir tek baskı, sindirme ile çok anlaşıyor bu makinelerde.
Benim gibi düşünmezsen öleceksin.
Benim gibi düşünmezsen mahkûm olacaksın.
Adaletin ve kalkınmanın partisi döneminde bu kadar mahkûm ve tutuklunun olması ve bunların önemli bir oranının çocuk olması da çok tesadüfü değil.
Adeleti dağıtmak; adı geçen çocuklara yaşanır bir ülke yaratmak değil, onları cezalandırmak, işkencelerden geçirmekle olur ancak.
Kalkınma ise; emrindeki bir sürü milletvekiline el kaldırtmak. Onlara ihale yollarını açmakla sağlanır.
Parti olmak böyle bir şeydir zaten.
Ülkede iflas etmiş eğitim sitemine karşın, bir çaba içinde olmamak daha nasıl anlatılır ki. On iki yıl eğitim ve öğretimden geçeceksin ve bütün hayatın üç saatlik sınava havale edilecek. O gün stresli olman, tuvaletlik hasta olman, trafiğe takılman, kimliğini kaybetmen, moralinin bozuk olması on iki yıl boyunca hayatını adadığın iş için bahane olamayacak. Bütün hayallerin ideallerin heba olacak.
Ülkede garip şeyler oluyor.
Ve çocuklar cezaevlerine giriyor. Onlar adaletin pençesinde. Onlar işkence tezgâhlarında. Onlar dipçiklerin darbesinde. Onlar kaldırımlarda, banklarda, boyacılıkta, sigortasız çalıştırılmakta ve on iki yıllık emekleri bile bile sömürülmekte.
Zaten bütün bu saydıklarımız olmazsa bile bir çocuğun üniversiteye girebilme şansı dörtte birdir. Yani dört çocuktan sadece biri girebiliyor üniversitelere.
Doğal olarak onca sorunun var olduğu bir ülkede, yönetim erki eğer sorunlara çözüm olamıyorsa, en kolay olan yola başvuracaktır; sindirmek, bastırmak, yok saymak, gözdağı vermek, işkence etmek, cezaevine tıkmak.
Ülkede güzel şeyler olmuyor.
Ekonomi tepe taklak gidiyor. Firmalar iflas ediyor. İnsanlar bunalım /cinnet geçiriyor. Gazetelerin üçüncü sayfaları tecavüz ve dolandırıcılık haberleriyle doluyor.
Çatışma haberleri, asker ve gerilla ölümleri, uçaklar, helikopterler, mayınlar
Siyasi partilerin birbirine laf düzmeleri, başbakanın hatipliği, bir diğerinin kâtipliği
Ülkede iyi şeyler olmuyor velhasıl